Yürek sevdası ve balon yürekler

                                    Yürek sevdası ve balon yürekler

                                   Bu gün doluyum hemde çok doluyum herkes gibi. Kahır mı yazayım, küflenmiş yüreklerimizi mi yazayım, yoksa ümmetin yetimliğini mi yazayım bilemedim. Ama yine de yazmak için oturdum zihin düyamın fırtınalar kopan fikir deryasının sahiline. Her zaman yazdıklarım kendimedir önce, sonra kim üstüne alınırsa onadır. Yazmakla bir yere varılır mı sorusunu çok sorarlar, bende kendime ve anlayış sahibi bildiğim çevreme çok sormuşumdur herkes gibi. Ama şu bildiğimiz emir “Oku! Yaradan Rabinin adıyla oku” sözü kafamızı sadece dini kitaplara gömek olmadığını bilirim herkes gibi. Tabi ki önce Kur’an okunmalı ama yalın kalmamalı manasıyla birlikte olmalı. Ve Daha sonra her türlü ilim be bilim kitapları, fikir kitapları, hidayete aydınlığa götüren yazarlar v.s. okunmalı. Sanmayın ki kendimi de yazar sayıyorum. Ben “bilmediklerimi bir kitap olarak üst üste koyarsam başım göge değer” diyen Numan bin Sabit diğer namıyla İmamı Azam Ebu Hanife’den yüzyıllar sonra dünyaya elmiş bir mü’minim. Böylelikle ne iddiam olabilir ki. Her gün, her hafta yeni bir gündeme uyandığımız ve bazılarının yahudi lobisinin tiyatrosu oaln şu dünyada; bizler hep asıl meselemizi untumayı adet edindik. Arkadaşlar ben kendimi bildim bileli “Kudüs” müslümanların hep kanayan derin bir yarasıdır. Peki niye zaman zaman göz önüne geliyor da bazen sanki mesele hallolmuş gibi geri planda kalıyor. Kur’an-ı Kerimde; “Yahudileri ve hırıistiyanları dost edinmeyin!”, “sen onların dinine girmedikçe, onlar senden razı olmazlar” ayetleri heraim zihnimizde şimşekler gibi çakarken, kimse dokunmasın, keyfimizi kimse bozmasın ve durum böyle devam etsin düşüncesinde boğuluyoruz müslümanlar olarak. Ben hemen burada bir fırsatçılık yaparak ben size demedim mi? Demeyeceğim. Olayı direk olarak tekrar yüzünüze vuracağım hiç çekinmeden ve sıkılmadan. Fakat, siz de anlayın artık bütün kavgaların, direktiflerin, oyunların, taktiklerin, ültumatonların v.s. bilimum fitnelerin temelinde yatan sadece “Din savaşıdır.” Adamların parayla dertleri yok ki zaten. Bir kuzey kore çıkartıyor ve ülkeleri bu karanlık mizahla korkutarak milyonlarca dolar silah satarak prayla oynuyorlar. Şunu bir türlü anlamıyorum. Yani şimdi trump birkaç dengesiz ve mesnedsiz cümle sarf etti diye mi bizim davamız, bizim kırmızı çizgimiz v.s. söylemleri sarf etmeye başladık. Çok söylemek istediğim şey var, tıpkı sizin de olduğu gibi. Bakın arkadaşlar konuyu direk cümlerle yansıtmak benim işime gelir, öyle de yaptım zaten. Fakat burada söylemek istediğim başka şey. Bundan 25 yıl öncesi zamana dönelim. Birisi bana söyleyebilir mi, kaç adet STK var dı? Ve o zaman kendine müslğmanım diyelerin kalblerinde ne var dı? Yorulmayın ben cevaplayayım pratik olarak. İman, samimiyet, ihlas, fedakarlık, kardeşlik ve ahlak diyebilirim genel olarak. Din mi değiştirdik? Yok. Haşa Dinde reform mu oldu? Hayır. Ama çok şey kaybettik. Önce kardeşliğimiz gitti, sonra toplumsal ahlak çöktü, aile yapısı bozuldu gibi genelleme yaparak bahsederek çoğaltabiliriz tahribatları. Ve en sonunda da iman zayıflığı başladı yüreklerde. Ama burada bir oyun oynandı üzerimizde. Bu güne dönersek sayamadığım kadar STK’ya sahibiz ve hala da bir yenisi ekleniyor. Hemen şu cevabı vereyim de konu dağılmasın. Tabi ki hepsi bir amaç için bu şekilde hayatımızda yer aldı. Fakat gördüğüm kadarıyla merkezden uzaklaştıkça hedefimiz de sapmalar meydana geldi. Yüzlerce sayıya ulaşan STK’larımızı masaya yatırmak isterim aslında. Fakat benim şuan anlatmak istediğim “Bize ne oldu” serzenişidir. Çünkü artık bir çok dini vasıflarımızın içi boşaltıldı, ya da artık başka anlamlar yüklendi, yada birileri fark ettirmeden yorumladılar değerlerimizi.

                                    Bir misal vermek istiyorum daha isabetli teşhis için. Mekanik sistemlerde bir denge kabı ve genleşme tankı vardır. Sistemde basınç ve sıcaklık problemi olduğunda bu malzemeler bu sorunu gidermek için kullanılır. Şimdi gelelim bizim meselemize. Artık inandığımız değerlere her ne olursa olsun, biz bir şekilde içimizde kalan eser mitardaki samimiyetimizin kıpırdanmasıyla yüreklerimizde bir ateşleme oluyor ve bunun sonucu olarak tepkiler vermeye başlıyoruz. Çoğunlukla bu tepkiler söylemler, haykırışlar ve geçici tavırlar olarak ortaya çıkmaktadır. İşte benim bahsettiğim tam da bu olay. Sanki birileri içimize bir balon yerleştirmiş, arada bir havamızı mı alıyor ne. Ey İman edenler! Allah’a iman edin. Yani iman ettiğiniz şeye bir bakın ne diyor. O halde demek ki davamıza sabun köpüğü muamelesi yapmamak lazım. Yani saman alevi gibi geçici değil meşe odunu gibi yanmak lazım. Bundan sonra yeşertmek büyütmek ve çınar haline getirmek sizin. Ben size herşeyi verirsem de olmaz bu iş. Çünkü hazırcılığı pek sevmem. Düşünüp ne anlatılmak isteniyor sorusunu cevaplandırmak size kalmış. Tabi ki aramızda şemsiye tutanlar hariç. Onlar bize lazım değil. Bu din garip geldi, garip gidecek ve mazlumların yüreğinde yükselecek. Unutmayın hala “Din savaşı” devam ediyor. “Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkan üstün gelecek olan sizsiniz” Al-i İmran 139 / Kur’an-ı Kerim

Davut TOPCU / MERSİN
davuttopcu33@hotmail.com

YORUM EKLE