Toplumsal sarhoşluk

                          Toplumsal sarhoşluk

                         İnsan hayatında her zaman gel-gitler meydana gelir. İnandığımız şeyler ile bize inandırılmaya çalışılan şeyler arasında, doğru olduğuna inandıklarımızın ne kadar sağlamlığı ile alakalı bir yanılmaya düşürülmek suretiyle bazen insan algısını değiştirilmesiyle meydana gelen davranışsal olgulardır bunlar. Burada insanın inandığı şeylerin ne derecede sağlam kaynaklardan elde etmesi ve tam manasıyla tatmin olup sahiplenmesi işin en can alıcı noktasıdır. Eğer biz inandığımız değerlere tam manasıyla kesin ve kati suretle bağımlılığımızı önce kendimize sonra da hayatımıza ispat edercesine kabul ettirmişsek hiçbir şey bizim algımıza etki edemez. Tabi ki bu inandığımız değerlerin ne kadar doğru ve isabetli olduğu, yani ilahi kaynaklı olduğu hata kabul etmez bir gerçekliktir. Bunlardan insan hayatında yaşamıyla alakalı bazıları vardır ki; Allah inancı, İslam sevgisi, Vatan sevgisi, Millet sevgisi, Özgürlük aşkı gibi başlıca olanları sıralayabiliriz. Aslında biz buna dava diyoruz genel olarak.

                         Önce kendimizi bir sorgulamamız gerekiyor. Dava adamlılığımız ne kadar gerçekçi ne kadar geçici. Bu bir karakter meselesidir. İnsan karakterine dava adamlığı rolünü tam olarak benimsetmemişse, yani bu elbiseyi şık bir şekilde üzerine oturtamadıysa bütün idealleri boştur. Şimdi gelelim meselemize. Her ne yapıyorsak ya dava adamı olduğumuzdan ya da öyle görünmek istediğimizden kaynaklanmaktadır. Bazı insanlar için dava adamlığının yanında menfaat elde etmek kendince haklı bir sebep olarak sayılmaktadır ama sizin de bildiğiniz gibi gerçek öyle değildir. Çok basit olanlar bu konuda “şebeklik yapanlar kabul edilebilir düzeyde herkes tarafından fark edildiği için konumuzun dışındadırlar. Biz burada dava amacı hariç yaptıkları her şeyi bu konunun asıl ana meselesini olduğunu iddia edenleri ayrıştırma amacını güdüyoruz. Reisin tarif ettiği “Dava adamlığı” kümesinin dışında kalan bu grup, her türlü haksızlığı gönülden ve isteyerek yapan ve aynı zamanda resmi de doğru göstermeye çalışanlardır. Aşırı derecede, kısa sürede menfaate sahiplik yapan ve bazı makamları işgal eden bu grup bunun hesabını mutlaka verecektir. Şunu unutmamak gerekir ki; ne yaparsan yap, yaptığın her türlü haksızlığın hesabı bir gün mutlaka sorulur. Bazen dava adamlarının eliyle, bazen de çivi çiviyi söker atasözü hesabıyla olur bu işler. Bildiğimiz gibi bazen Allah c.c. zalimi zalimle bertaraf eder. Her ne kadar gücünüzle veya elinizde olan şeylerle milleti kandırmaya çalışarak parazit misali bir hayat sürseniz de ve saklanmaya çalışsanız da mutlaka mazlumun hesap soracağı gün yakındır. Kim muhatabı olursa olsun bu iddia gerçek bir iddiadır.

                            Belki de yazımın bu noktasında şöyle bir soru akla gelebilir. Toplumsal sarhoşluk bu konunun nesrinde. Gerçek davanın ve bu davayı tüm benliğiyle yüklenenlerin, bu savaşı verenlerin artık sahtelerden ayrıştırılması gerekmektedir. Bu saf kümenin dışında kalanlar, toplumda hala varlıklarını sürdürmesi, toplumu etkilemeye devam etmesi ve aynı zamanda kabul görmesi olamaz mı sizce? Mesela siyasetten örnek verelim. Sizin de bildiğiniz gibi siyaset hizmet yarışıdır. Hemen kümeyi sağlamlaştıralım. Kime hizmet? Tabi ki Hakka hizmet, millete hizmet, vatana hizmet dersek yanlış olmaz sanırım. Siyaset; ne rant musluklarını sahiplenmek, ne başka amaçlar için makam mevkileri işgal etmek, ne bazı haksız imtiyazlar elde etmek, ne imkanları başka emeller için seferber etmek, ne de ihanet cephesine hizmet etmektir. Umarım anlamışsınızdır neden bahsettiğimi. Sevgili dostlar atık davanın farkına varmalı ve bizlerde dava adamı olanın zamanı gelmiştir. Ha bir de siyaseti her yerde resim vermek olarak algılayan küçük beyinli mevkiini boşa harcayan bazı kıytırık insanlar da var. Bunları sosyal medyadan tespit etmek çok kolay olduğu için meseleye bunlarla yıpratmak istemiyorum. Çünkü yıpranan o kadar çok şeyler var ki sıra onlara gelmiyor bile. Hepimizin verdiği bir savaş var burada. Enerjimizi doğru yerde, doğru adımlar atarak, davaya sahip çıkmamız gerekmez mi?

                            Biraz düşünelim ve davamıza sahip çıkalım. Önündeki engelleri bertaraf edelim ki hak ettiğimiz sonuca ulaşalım. Gönül ister ki bir çırpıda her şeyi düzeltelim fakat olmuyor. Kendi elimizle olmazsa ne zafer kazanabiliriz bu yolda nede kazandığımızı zannettiğimiz zafer bizim olur. Zaman, bu sarhoşluktan kurulma zamanıdır. Değerlerimizi; kaybettiği anlamlarına geri getirelim. Bence dava, siyasi bir isimle değil de savunanların varlığı ile anılması gerekir. Ey dilimizde demagojiye kurban verdiğimiz “Dava” artık yüreklerimize geri dön her nerede kaybettiysek. Ama ben gene asıl mevzuyu tekrar etmekten bıkmayacağım. Her zaman dediğim gibi bu da “Din savaşı”’nın bir sahnesidir.

Davut TOPCU / MERSİN
davuttopcu33@hotmail.com

YORUM EKLE