Tevfik Sırrı Gür partizan Vali miydi?

Son yıllarda farklı bir Tevfik Sırrı Gür portresini ortaya çıkarmaya ve bunu da tek taraflı biçimde şartlandırılmaya çalışılan kamuoyuyla paylaşmaya çalışıyorum.

Kimseyle kişisel derdim yok.

Ama çok eski dönemlere bile gitmeyen, böylesine yakın tarihe ait gerçeklerin ters yüz edilmesi, çoğu yalan yanlış bilgilerin geçen zaman içinde gerçekmiş gibi iz bırakma tehlikesini barındırıyor.

Tek parti dönemini cilalayıp önümüze getirenlerin tek tipleştirmeye çalıştıkları ve tarih diye dayattıkları dışında yaşananlar var. Karınca kararınca bunu ortaya çıkarmaya çalışıyorum.

Zorlukları olan bir çaba bu, farkındayım. Ama bedeli ne olursa olsun, gelecek nesillerin olanları ayna tutar gibi görmeleri gerekiyor. Ancak o zaman acı, tatlı yanlarıyla bir dönemi aydınlatmış aydınlatmakla da kalmayıp bizden sonrakilere daha bir “hoş seda” bırakacağız havasını soluduğumuz gök kubbeden.

Yıllardır cevap bulmaya çalıştığım soru şuydu:

Eski dönemlerden vazgeçtim Cumhuriyet’ ten itibaren onca Valinin gelip geçtiği Mersin’ de neden hiç birinin adı Gür kadar etki yaratmadı? Toplasanız tüm hizmeti 3 yılı bulmaz bir Vali, üstelik kentin en yokluklarla geçen en karanlık, en baskıcı döneminde görevliyken nasıl oldu da Mersin’den ayrıldıktan uzun yıllar sonra efsane haline getirildi?

İhracatçıların yıllarca okul yaptırma fonunda biriktirdikleri paralara, iş adamlarının katkısını sağlayarak tamamlanan Mersin Lisesine veya temelini atmaktan başka katkısı olmayan üstelik kendisinin kentten ayrılmasından beş yıl sonra ve DP Hükümetinin aktardığı kaynakla tamamlanan Şehir Stadyumuna nasıl oldu da uzun yıllar sonra bir sabah “efsane” ilan edilen Valinin adı verildi?

Soruların yanıtı 1960 darbesinden sonra estirilen rüzgâra ve o rüzgârın Mersin’ deki önemli yaratıcılarından Şinasi Develi’ nin çabalarında gizli.

Hakkını vermeliyim. Şinasi Develi ve onun kaleme aldığı bir dönem Mersin’ini yansıttığını iddia ettiği kitaplar olmasa Tevfik Sırrı Gür’ün esamisi okunmazdı.

4 Ağustos 1951 günü Demokrat Parti Mersin teşkilatının yayınladığı tarihi belgedeki hepsi birbirinden ağır 11 maddelik bildirinin bir yerinde ifadesini bulan;

“Memleketin ticaret âlemi adeta haraca bağlanarak, ihracat ve ithalat malları üzerinden yüzde bir buçuk prim alınmış; bisiklet, otomobil, kamyon sahipleri lastik buhranı içinde kıvranırken 4-5 liralık bir bisiklet lastiğinden ayrıca 10-20 lira, bir tek kamyon lastiğinden 1500 liraya kadar vergi alınmıştır. Mersin’den sevk edilen sebze, limon ve portakalın her sandığından 15-25 kuruş, kadınlarımızın dikiş makarasından, köylünün dokuyacağı bez ipliğinden, Sümerbank’ın basma ve bezlerinden muayyen zoraki vergiler toplanmış, köylülerimiz gaz bulamadıkları için çıra yakarken petrolün tenekesinden 100 kuruş alınmıştır. Hatta ve hatta -Mersin’de o günlerde bulunmayanlar inanmayacaklardır- halkın yiyeceği bir lokma ekmek bile ihmal edilmemiş her ekmekten bir kuruş vergi zam edilmiştir.”

Aslında T.S.Gür dönemi ile ilgili sorulacak yığınla soru, araştırılması gereken o kadar konu var ki; ileride o sancılı günlerin başlı başına araştırma konusu yapılacağına inanıyorum. Örneğin Lise inşaatından kaydırılan malzeme, Ermeni Kilisesinin sökülen taşları ve iş aleminden nazik biçimde toplanan paralarla yapılan ve Lise, Stadyumdan çok damgasını vurduğu her şeyiyle Gür’ ün eseri kabul etmemiz gereken Halkevi –günümüzdeki Kültür Merkezi- dururken Valinin adı neden oraya değil de 1960 darbesinin ardından kimlerin gayreti, talimatı, eliyle Şehir Stadyumuna ve Mersin Lisesine verildi?

Bunlar daha önce de ele aldığım ve mutlaka yanıtı bulunması gereken zor sorular.

Bu kez bambaşka yanıyla ele almak istiyorum Tevfik Sırrı Gür’ ü…

Ülkenin ilk kez gittiği çok partili “oyların açık, sayımın gizli” olarak bildiğimiz 1946 seçimleri sırasında Mersin Valiliği koltuğunda oturan Gür’ ün o seçimlerde yüklendiği rol ve geniş halk kesimlerine, özellikle de muhalif diye yaftalanan Demokrat Partililere reva görülen muamelelere.

Propoganda çalışmalarına katılan Demokrat Partilileri yayınlandığı bildiriyle Ceza Kanununun 141-142. Maddeleri uyarınca yargılanacakları tehdidinde bulunacak kadar kendisini tek parti ile özdeşleştiren, Celal Bayar’ı dilekçedeki imza eksik diye Mersin’de konuşturmayacak kadar ileri giden Vali Gür’ü hem de öyle birilerinin hafızalarına güvenip, kurdukları hayallerle değil, tümü gerçek belgelerle yansıtmaya çalışacağım.

İlk belge 2.dünya savaşı nedeniyle riskli İstanbul Heybeliada’ dan Mersin kışlasına nakledilen Deniz Harp Okulu Komutanlarından Celaleddin Orhan’ ın “Bir Bahriyelinin anıları” adı altında topladığı ve 2001 yılında yayınlanan kitabından…

Orhan bu kitabında yaklaşmakta olan 1946 seçimleri arifesinde Mersin’de yaşadığı hayli önemli bir olayı tüm detaylarıyla yazmakta.

Anlattıklarından yola çıkarsak aylardan Temmuz ve Mersin çok partili yaşamın ilk demokrasi sınavına çok renkli, heyecanlı, hatta yer yer bel altı vuruşların tansiyonu tehlikeli doruklara çıkardığı bir seçime doğru adeta koşmakta.

Yukarıda alıntıladığım 1951 Demokrat Parti bildirisinden yıllar önce muhalifler CHP’ yi Gür’ün halkı canından bezdiren uygulamaları, Deli Dumrul misali saldığı vergiler nedeniyle yerden yere vurmakta.

İşte bu ahval ve şerait içinde ve sıcaktan bunaldığı bir Temmuz ikindisi Deniz Harp Okulu Komutanlığına vekâlet eden Orhan’ın kapısı çalınır. Komutanlık Mersin genelinde taşıdığı rütbe sebebiyle o günlerde Garnizon Komutanlığı sıfatını da taşımaktadır ve hiyerarşi gereği il sınırlarındaki tüm askeri birlikler ona ve o da emir komuta anlamında şekil olarak Mersin Valisine bağlı.

Gerisini ve yaşananları Orhan’ın katıldığı Kurtuluş Savaşından başlayarak tanık olduğu tüm olayları anlattığı “Bir Bahriyelinin Anıları” kitabındaki bölümden okuyalım:

**

Bir sonraki bölümde, Garnizon komutanı sıfatıyla Orhan’dan askeri güç desteği isteyen Valiye “Milletin düşmana karsı kullanmak üzere askerine verdiği silah, hiçbir zaman kendisine tevcih edilemez. Tabi millet ve memleket hainleri hariç. Milletimin kanını dökmektense; tahrikçi ve müşevvikleri bertaraf etmeyi tercih ederim olur biter.” Diyecek kadar onurlu,

“tahrikçi kim?” diye soran Gür’e “baş tahrikçi sizsiniz” cevabını yapıştıracak kadar cesur Orhan’ın anılarını bulacaksınız.

YORUM EKLE