Suriye Neden Rusya İçin İkinci Afganistan Olmadı?

1968 yılında Sovyet lider Leonid Brejnev bir doktrin ilan ediyordu. Adı Brejnev doktrini olan bu ilanda Brejnev “Sovyetler Birliğinin tüm sosyalist ülkelerin egemenliğini ve bağımsızlığını güçlendirmek için yaptıkları herkesin malumudur. Komünist Parti, her sosyalist ülkenin kendi özgün ulusal koşullarına göre farklı yollardan sosyalizm yolunda gelişmesine saygı duymaktadır. Ancak yoldaşlar hepinizin bildiği gibi sosyalist inşa sürecinin genel hatları bellidir, bu hattın dışına çıkılması sosyalizmden geri adım atılmasına yol açar. Sosyalizme düşman iç ve dış kuvvetlerin kapitalist sistemi geri getirmek için uğraştığı düşünüldüğünde bir ülkedeki sosyalizme yönelik tehditin tüm sosyalist topluluğu tehdit eden bir sorun haline geldiği görülecektir-sorun sadece o ülke halkını değil tüm sosyalist ülkeleri ilgilendiren ortak bir sorundur artık.” diyordu.

Bu doktrin başta batı olmak üzere pek çok yerde başka ülkelerin iç siyasi çekişmelerine karışmak olarak yorumlandı. Bu doktrinin fiili başlangıcıysa Brejnev'den de önceydi. Bunu 1956'da Macaristan müdahalesi ve 1968'da Çekoslovakya müdahalesinde görmek mümkün. Tıpkı Afganistan gibi bu iki Avrupa ülkesinde de rejim değişimine izin verilmemiş ve askeri müdahale gerçekleşmişti.

Doktrinin ilanından 10 yıl sonra 1978’de Afganistan’da Komünist yönetime karşı din merkezli bir isyan başlar ve Sovyet yanlısı Kabil hükumeti Brejnev doktrinine güvenerekten ertesi yıl Kızılordu’yu ülkesine davet eder. Brejnev'se ülkesini felakete uğratacak bu daveti adeta öngörüsüz ve umursamaz biçimde kabul edecek ve Afganistan’a müdahale edilecekti.

Aslında Afganistan’da Sovyet müdahalesi başarılı olmuş ve Kabil hükumetinin yıkılmasını yani Afganistan’ı istikrarsızlığa uğratacak süreci engelliyordu. Ancak 1985’te göreve gelen yeni Sovyet lider Gorbaçov, Afganistan’a müdahaleyi doğru bulmuyordu ve savaşın ekonomiyi olumsuz etkilediğini fark etmişti. 1989’a kadar süren geri çekilmenin ardından artık sosyalist Kabil hükumeti asilerle baş başa kalacaktı ama lojistik destek sürecekti. 1991’de Sovyet Birliği’nin dağıtılmasının ardından sosyalist Kabil hükumeti uçaklarını bile uçuracak kadar petrol bulamaz hale gelecek ve hava üstünlüğünü de yitirip 1992’de iktidardan düşecekti.

Gelelim yakın yıllara...

2015 yazında Beşar Esad “askerim kalmadı” diyordu. O sıralar artık Baas Partisinin daha fazla dayanamayacağı belli olmuştu. Aradan bir kaç ay bile geçmedi ki Rusya’yı ülkesine davet etti ve Eylül 2015’te Rusya, Esad için adeta bir ilaç gibi geldi. Hem rejim yanlısı güçlerin moralleri açısından, hem masadaki görüşmelerde elinin rahatlamasından, hem de diğer küresel güçlere karşı daha agresif olabilme bakımından inanılmaz bir değişim getirmişti bu müdahale. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Rusya Suriye’ye müdahil olduğunda, Şam 2 veya 3 haftaya düşecek haldeydi” açıklamasında bulunmuştu.

Yinede Rusya’nın Suriye’ye girişine sinir olan pek çok kişi “Suriye sizin için 2. Afganistan olacak” gibisinden laflar ediyordu. Ancak aktörler tarihten ders çıkarmışsa, tarihin tekerrür etme lüksü yoktur. Baktığımız zaman Rusya tarihten dersini de çıkarmış görünüyor.

Örneğin Afganistan’da Rusya hem karada hem de havada oldukça aktifti. Öyle ki; bir ara Afganistan’daki Kızılordu mensuplarının sayısı 600.000’e kadar ulaşmıştı. Şimdiyse Suriye’de 2000 kadar asker bile ya var ya yok, onlarında çoğu zaten kara güçlerinden değil. Yani karada Rusya yok, sadece askeri üsleri koruyan ama operasyonlara girmeyen küçük kuvvetleri var. Baas Partisini karada destekleme yükünü çeken daha çok İran ve onunla bağlantılı gruplar. İran’dan, Irak’tan, Bahreyn’den, Pakistan’dan, Hindistan’dan, Azerbaycan’dan, Afganistan’dan ve en çokta Lübnan’dan gelen gönüllü Şiiler bu yükü üstleniyorlar. Yani Rusya savaşın en önemli yükünü Afganistan’daki gibi çekmiyor.

Hava gücüne gelirsek savaşın ilk aylarında Rusya oldukça fazla bombardımanda bulunuyordu. Ancak daha sonra sık sık uzun süreli ve Suriye’nin büyük kısmını kapsayan ateşkeslerin olduğu dönemler yaşadık. Rusya yeni silahlarını dünya ülkelerine tanıttı, Suriye bir deneme tahtası oldu ve sonra aniden çok sayıda yeni silah siparişleri aldılar. Belli ki bu yeni silahlar planlandığı gibi herkesi hayran bırakmıştı.

Afganistan’da Rusya sadece yerel asilerle savaşmıyordu. Hem Şii hem Sünni gruplarla savaşırken aynı zamanda bu örgütlere sadece Suudi Arabistan, Pakistan ve ABD değil Çin bile silah gönderiyordu. O dönem Çin-Sovyet ayrılığı o kadar derindi ki Afganistan'da Çin destekli Maocu gruplar kurulmuştu. Herkes Kızılordu zayıflasın diye Afganistan’daki büyük küçük tüm örgüte yardım ediyordu. Hatta bu asilerin elde ettiği silahlar, Kızılordu’nun elindeki silahlardan çok daha güçlüydü. Ayrıca dünyanın dört bir yanından teşvikler sonucu gelen gönüllü cihatçılarda cabasıydı. Müslüman gençleri cihada teşvik etmek için Pakistan’da bir dergide “şehitlerin bedenleri çürümüyor, mis gibi kokuyor” gibi cümlelere yer veriliyor ve bu tür dergi ve afişler Ortadoğu’nun dört bir yanında dağıtılıyordu.

Şimdi durum böyle değil. Rusya bu sefer tüm dünyayla birden savaşmıyor. Esad tarafında savaşan değişik dini ve mezhepsel destekçiler dışında farklı faktörlerde var. Mesela uluslararası platformda Çin, Rusya’nın yanında ve birlikte BM’de alınmaya çalışılan Suriye karşıtı kararları veto ederek en büyük dayanışmayı gösteriyorlar. Ortadoğu’da tarihte hiç olmadığı kadar Rusya’nın sözü geçiyor. ABD yönetiminin çekingen dış politikasına karşın Rusya’nın dış politikası daha başarılı ve umut verici görüldüğü gibi, Arap liderler sık sık Putin’le veya Lavrov’la görüşüyorlar. Öte yandan İran ve Türkiye, Rusya ile birlikte batıyı devre dışı bırakıp barış görüşmelerini kendi aralarında yürütüyor. Cihatçı ve silah transferi Türkiye ve Ürdün sınırları üzerinden varsa da Afganistan’a kıyasla çok daha az.

Afgan savaşında hükumetin kontrol bölgesi başkent Kabil ve birkaç yakın şehirden ibaretti. Çünkü Afganistan’ın coğrafi yapısı bölgeye alışık olmayan Sovyet askerlerini zorluyordu. Bu dağlık bölgelerde iletişimin oldukça kopuk olması farklı bölgelerde hükumetten ziyade aşiretlerin kontrol sahibi olmasına neden oluyordu. Zaten bu durum Afgan tarihi boyunca böyleydi ve Büyük İskender’den İngiliz İmparatorluğuna kadar bu dağlık bölgeler herkesi tıkamış ve geçit vermemişti. Suriye ise böyle değil. Arazi genelde düz ve herkes ortada, kimsenin saklanacak yeri veya mağarası yok. Şehirleşme oranı yüksek olduğundan aşiretlerin etkisi de daha zayıf. En önemlisi de Hükumet kontrolündeki bölgelerde ülke nüfusunun %80’i yaşıyor. Afganistan'daysa nüfusun ezici bir bölümü aşiretlerin kontrolündeki bölgelerdeydi.

Öte yandan Afganistan’a müdahale savaşın 2. yılında yaşanmıştı. Şimdi ki müdahale ise 4 yıl sonra yani herkesin gücünü tükettiği bir dönemde geldi.

Rusya, Suriye’ye müdahalede bulunurken ayırdığı bütçeyi yarım milyar $ olarak açıkladı. Daha sonra 2 milyar $’a kadar arttığını söyleyenler olsa da bu artış Rusya’nın genel bütçesine göre önemsiz bir miktar. Afgan savaşında olduğu gibi bir ekonomik yükü yok anlayacağınız. Halbuki batının ambargosunun getirdiği ekonomik küçülme yüzünden Rusya’nın bu işgali sürdüremeyeceği düşünülüyordu.

Afganistan’ın Suriye’ye oldukça benzeyen yönleri de var tabi ki. O zaman Suudi-ABD-Pakistan cephesinin günümüz versiyonunda yine Suudiler ve ABD var. Fakat bu sefer Pakistan’ın rolünü Türkiye üstleniyor. Nasıl ki Pakistan dünyanın dört bir yanından gelen gönüllü cihatçıların geçiş güzergahıydı ve silahlarını da bu güzergahtan geçiriyorlardı, aynı şekilde Türkiye-Suriye sınırı bu geçiş güzergahını oluşturuyor. Aynı şekilde Afganistan’dan da en çok mülteci Pakistan’a gitmişti. Suudi-ABD-Pakistan cephesinin karşısında Afgan-Sovyet cephesi vardı. Şimdiyse Türkiye-ABD-Suudi-İsrail cephesinin karşısında Suriye-İran-Rusya var. Yani Rusya artık daha fazla dosta sahip.

Elbette savaşın seyri her an değişebilir. Nasıl ki daha düne kadar Baas Partisinin 6 ay ömrü var, düştü düşecek denirken şimdi Esad’ın duracağı kesinleşti deniyorsa aynı şekilde durum tekrar tersine dönebilir. Kim bilir belki cihatçı örgütlere dışarıdan katılım artabilir veya bölgede Suriye destekçisi bir ülkede beklenmeyen bir rejim değişikliği sonucu yeni rejim Suriye’ye desteğini çekebilir. Belki de Gorbaçov gibi savaş karşıtı ve batıya karşı ılımlı biri Putin'den sonra iktidara gelir, ki medmedev bu izlenimi veriyor, böylece Gorbaçovun başlattığı çekilmeyi gerçekleştirip Suriye ve İran'ı yalnız bırakabilir.

YORUM EKLE