Şii-Sünni Mücadelesinin Soğuk Savaşla Benzerlikleri

Günümüzde özellikle Ortadoğu’da mezhepsel bazda gerilimler yaşanıyor ve bunların bazıları iç savaşları bazıları daha küçük boyutlu çatışmaları bazıları da kutuplaşmaları doğuruyor. Elbette her toplumun içinden mutlaka karşısındakinin inancını cahillik, sapkınlık ve saçmalık olarak gören, bu yüzdende o saçma fikrin ortadan kalkmasını arzulaya insanlar her zaman çıkabiliyor. Yaşananlar yeni şeyler değil. 4 halife devrinin sonlarından günümüze kadar süregelmiş bir çatışma. O zamanlar ne MOSSAD vardı nede CIA, yani suçu dışarıda aramak kolaya kaçmaktır.

İslam aleminde olduğu gibi Türk dünyasında da yeni değil bu. Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasında zuhur eden, Çaldıran Savaşı’yla zirveye çıkan Osmanlı-Safevi mücadelesinin perde arkasında yine mezhepçilik var. Üstelik bu bahsettiğimiz iki hükümdar da Türk. Türk dünyasındaki mezhepsel ayrışmada bu dönemde çıkıyor ve yarım milenyum yıldır uğraşıyoruz. Tabi konumuz yakın tarihteki didişme olduğu için geçmişin tartışmasını yapmayalım.

1978’de İran’da şah karşıtı başlayan isyanın, ertesi yıl İslam devrimine dönüşmesiyle mollalar gücü ele geçirdi. O zamanlar insanlar mollaların Şiiliğini pek konu etmezdi. Daha çok ABD’nin bir kuklası devrildi denirdi ve SSCB’nin Afganistan’ı işgali bu olayı gündemin ikinci sırasına itiyordu. Tıpkı Bolşeviklerin 1917’de gücü ele geçirdiklerinde gündemin ilk sırasında, ilk sosyalist ülkenin kurulmasının değil, hâlâ devam eden 1. Dünya Savaşının olması gibi. Yine dünyayı sarsan bir devrim ama yine devam eden bir savaş yüzünden gündemde 2. sırada.

Bolşevikler, birinci cihan harbi yüzünden gündemde ikinci sırada olsa da yinede batı liberalizmi için bir tehditti tabi ki. Bu yüzden Bolşeviklerin Kızıl Ordusuna karşı eski düzen yanlısı Beyaz Ordu bir savaş başlattı ve bu savaş 5 yıl(1917-1922) sürdü. Savaşın kıtlıkla birleşmesi 8 milyon insanı öldürdü. Tıpkı 80’li yıllarda Ortadoğu’da yaşananlar gibi yine gündemin ikinci sırasındaki tehdit olan İran, devrimden bir yıl sonra Saddam yönetimindeki Irakla 8 yıl sürecek ve bir milyondan fazla hayatın kaybolmasına yol açacak savaşa girdi. Saddam, Irak'taki Şiilerin İran tarafından kışkırtılıp, kendi iktidarının İran'daki Pehlevi gibi sona ermesinden endişe ediyordu. Tıpkı bolşevik devrimin kendi işçi kesimini etkilemesinden, yani kendi işçi devriminden korkan ve bu yüzden beyaz orduyu destekleyen batılı ülkeler gibiydi yani. Bu durumda Saddam’ın ordusu, beyaz ordu gibi yeni bir devrim ülkesini, yeni devrimlere ilham kaynağı olamadan yok etme görevi üstlenen batı destekli kuvvet yapıyor.

Sovyetler, ilk yıllarında ülkedeki muhalif kesimleri avlıyor rejimi sağlamlaştırmaya çalışıyordu. Aynı şeyi İran ülkedeki milliyetçi ve sosyalist tabakaları yok ederek tatbik etti. Her ikisinin de başlangıçta kendi dertleri çok olduğundan kendi rejimlerini başka ülkelere ihraç etme gibi bir gayretleri henüz yoktu. Önce kendi ülkelerindeki rakiplerini yok etmeliydiler ki dışarıya sıra gelebilsin.

Sovyetler, 2. Dünya Savaşının bitmesiyle beraber Avrupa’daki rakibi Hitler’den kurtulmuştu ve artık Doğu Avrupa onların kontrolünde  yeni komünist ülkelere kavuşuyordu. Aynı şekilde Japonya’ya karşı gönderilen ordularda Uzakdoğu'da yeni komünist ülkelerin ortaya çıkmasını sağladı. İkinci Dünya Savaşını bu sefer ABD’nin, Irak işgaliyle başlayan Büyük Ortadoğu Projesine benzetebiliriz. Bu durumda 11 Eylül Saldırısı da Pearl Harbor Saldırısı olmuş oluyor. Zamanında Japonya ve Almanya’ya karşı savaşan Batı, bu sefer Irak ve Afganistan’da mücadele ediyor. Suudi Arabistan’sa tıpkı ABD gibi savaşlardan en az etkilenen ama maddi desteği sayesinde en baş aktör gibi bir pozisyonda yer alıyor.

Nasıl ki Hitler kaybedince Doğu Avrupa ülkeleri faşizmden komünizme geçmek zorunda kaldı, bu sefer de Irak’ta Saddam devrildi ve yaşanan süreçle Irak Sünnilerden Şiilerin kontrolüne geçti. Zaten Saddam’da Hitler gibi nasyonalistti ve partisi olan Baas Partisinin, Nazilerle çok fazla ortak ilkeleri bulunuyordu. Milliyetçilik, Yahudi karşıtlığı, militarizm, şovenizm, otoriterlik, değişik sosyalizm yorumları ve komünizm karşıtlığı gibi.

SSCB’nin savaşın bitmesiyle başlattığı rejim ihracını artık İran’da, Irak Savaşı sonrasında başlatıyor. Irak işgali(2003-2011) bitti derken bu sefer Suriye’de savaş başlıyor. Tıpkı 2. Dünya Savaşının yaraları sarılmaya çalışılırken Kore’de savaşın başlaması gibi. Kore Savaşı 3 yıl sürdü ve her iki ülkede de sınırlarda hiçbir değişim olmadı. ABD tam Kuzey Kore’yi yok edecekti ki, Çin müdahale etti ve ABD’nin tam teçhizatlı ordusu, Mao’nun gönüllülerden oluşan köylülerine yenildi. Görünen o ki Çin’in yıkılmak üzereyken Kuzey Kore’yi kurtarması gibi, Rusya’da Esad’ı devrilmek üzereyken savaşa katılıp kurtardı ve savaş hiç bir değişim yaşatmadan Kore'deki gibi boşa gidecek.

İran’ın rejim ihraç etme konusunda şimdilik başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Bağdat, Sana ve Şam onların elinde. Komünistlerde soğuk savaşın ilk yıllarında pek çok cephede kazanıyorlardı.

Yemen Savaşı da bu bağlamda Vietnam savaşına benziyor. Bir güneyi var bir de kuzeyi. Vietnam’da kuzey, güneyi ele geçirerek birleşmeyi sağlamak istiyordu ve buna ABD engel olmak için çok uğraştı. O dönem ABD ekonomisi bu savaş yüzünden çok ciddi yaralar aldı. Tıpkı Yemen’in kuzeyindeki Husilerin güney’e karşı yürüyüşü gibi ve bu sefer Suudi Arabistan bunu engellemeye çalışıyor ama ekonomisi ciddi yaralar alıyor.

Suriye İç Savaşını, Kore Savaşına benzetmiştim. Kore savaşının hemen öncesinde NATO kuruldu. Bu örgütün niyetinin sosyalizme karşı mücadele olduğu çok belliydi. Şimdide Suriye savaşı sırasında Suudi Arabistan önderliğinde İslam ordusu kuruldu. Ama ne İran, ne Irak, ne Suriye, ne de Türkiye dışındaki Türki Cumhuriyetlerden birisi var. Demek ki bu İslam Ordusu falan değil, bildiğin Sünni ordusu. Rakipte İslamcı terör falan değil, İran ve müttefikleri.

İran’ın sıradaki hedefleri de Bakü, Bahreyn ve Beyrut olacaktır. Bahreyn’de Sünni Kral her an Şii halk tarafından devrilirse şaşırmamak gerekir. O zaman ABD’nin Küba’sı, Suudi Arabistan’ın Bahreyn’i olmuş olur. Kocaman ülkenin dibinde ufacık bir ada ülkesi nede olsa. Beyrut’ta da Hizbullah giderek güçleniyor.

Bakü’ye gelince. Petrol fiyatlarındaki düşüş Azerbaycan ekonomisini olumsuz etkilemişti ve Aliyev’in ailesinin yönettiği ülke, her an başlayabilecek bir Türkistan baharı ile kitlesel demokrasi eylemlerine sahne olabilir. Her düzemce seçimde yaşananlarla giderek gerileyen karizmasını arttırmak için Ermenistan’a karşı zafer kazanmak istedi ve milliyetçiliği arkasına alarak karizmasını tekrar topladı. Ama İran için en zor Şii nüfuslu lokma Azerbaycan. Çünkü Sovyetler Birliği sayesinde en az dindar olan Şiiler Azerbaycan’da yaşamakta.

Soğuk savaşı NATO kazandı diyebiliriz. Bakalım bu yeni Şii-Sünni soğuk savaşını kim kazanacak ve kazanmanın ölçüsü ne olacak göreceğiz.

Benim tahminimse şöyle; önce İran mücadele ettiği bazı cephelerde sürpriz yenilgiler alacak. Yemen’de Husiler, Suriye’de Baas, Lübnan’da Hizbullah yok edilecek yada minimize edilecek ve bunun gibi başka gelişmelerle birlikte İran’da zayıflayacak. Tıpkı Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’daki müttefiklerinin yok olması gibi.  Ardından İran, tıpkı Sovyetler Birliği gibi müttefiklerini ayakta tutmaya çalışmak için kendi ekonomik gücünü heba edeceğinden kendi içinde finansal olarak çökecek ve bu çöküş etnik temelli ayrılıklara yol açacak. İran’ın çökmesiyle de, ağabeyleri devrilen diğer arta kalan ülkelerde de çöküş yaşanacak. Tıpkı Sovyetler Birliği çökünce bir anda rejimi değiştirilen ülkeler veya desteği kaybolduğu için küçülen örgütler gibi.

YORUM EKLE