Sakalımdaki Toprak

                 Hatırlarsanız, daha önceki yazılarımda defalarca bahsettiğim, ısrarla da sürekli bahsedeceğimi söylediğim, çok önemli bir konu vardı. Hatta bence yaşadığımız dünyada, müslümanların en önemli meselesi olduğunu hiç tereddüt etmeden, kesin bir dille ifade edeceğim konuyu, neredeyse her yazımda göreceksiniz. Çünkü bu konu ümmetin en derin meselesi olup, mutlaka her müslüman ferdin bu uğurda mücadele vermesi geretiğinin farz olduğunu, artık siz değerli okuyucularımında kabul edeceğinden eminim. Bazı yazılarımda konuyu, anlatımımı bitirdikten sonra kapanış noktası olarak yazdım. Ben de dahil olmak üzere, çok ciddi olan bu meselenin; her okuduğumuzda kalblerimizi derinden titretmesi, yüreklerimizi yerinden oynatacak kadar da acı bir yönü olduğunu unutmamamız gerekmektedir. Burada tekrar tekrar sesleniyorum. Ey ümmeti Muhammed! Yapılan bütün savaşlar, kaoslar, tartışmalar, katliamlar, ihanetler ve sürgünler sadece bu mesele adına yapılmakta olduğunu çok iyi idrak etmeliyiz. Asrı saadet döneminden günümüze kadar devam eden bu büyük bir meselenin failleri her dönemde planlarını perde perde müslümanların üzerinde sahnelemiştir. Kimi zaman coğrafya değişmiş, kimi zaman da ülkeler değişmiştir, ama uygulayıcılar ve hedefleri hiç değişmemiştir. Bizim burada anlamamız gereken rollerin sahipleri değildir. Aslında anlamamız gereken serğilenen oyunun amacıdır. Hz. Ali döneminde nasıl müslümanlar kışkırtılmışsa ve isyana sürüklenmişse, o zamandan bu güne geldiğimizde sadece oyuncular ile tarih değişmiştir. Şimdi ise yeni yeni tv programlarında konudan bahsedilmektedir. Mutlaka ne olduğunu anlamışsınızdır. Ama ben bunun peşinde değilim. Çünkü alanen yapılan savaşın adı “Din savaşı” dır.

                              Ben, artık bazı şeylerin zamanının geldiğini düşünüyorum. Mesela, bu oyun bizim üzerimizde oynanıyor, o halde en azından doğrulma vaktidir deyip önce kendimizi islamla yargılamak ve hayatımızı harfiyyen ona uydurmak atacağımız ilk adımdır diyorum. Önce Allah ile olan bağımızı, ilişkimizi düzletelim. Yani Allah’a karşı dürüst olalım. Allah, bizden bir şey istiyorsa; hemen acaba bahane yapabilecek yönleri var mı? diye bakmak yerine, bizden 5N sorularının cevaplarını hiç tereddüt etmeden yerine getirelim. Bizlerin düştüğü durumu bir hadisle irdeleyelim. İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanmaya başlarsın. Evet aynan de anlatıldığı gibi olmuşuz haberimiz bile yok. Birkaç konu günümüzdeki acı tabloyu işaret etmektedir. İbadetlerimizde baş gösteren samimiyetsizlik ve aile kavramının manası ile birlikte somut halinin işğal edilmesidir. İbadetlerimizin huşu makamına bürünmesi; ancak içimizdeki ile dilimizdekinin aynı ikrar dilini kullanması ilemümkün olmaktadır. O da Allah’a düsürt bir kul olmaya şartlanarak varılacak bir makamdır. Fakat gelelim Ailemiz meselesine. Neresinden tutacağımı tam kestiremediğim bir ateş topuna dönüşmüş olan bu kavramın günümüzde sadece soyut hali kullanılır olmuş. Öncelikle ebeveynler dinin önemini makamında indirmiş; kimisi cüzdanına koymuş, kimisi vestiyere asmış. Din, az bir değerle değiştirilebilir olmuş artık yüreklerde. Bazen de elbise gibi giyilir olmuş bedenlerde. Ama bir de aile dışında yaşadığımız toplumda ; ileri gelenlerde veya sözü geçenlerde gırtlaktan aşağıya inmez olmuş garip dinimiz. “Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.” Diyemez olmuşuz. Neyse bu konuya girmeden devam edelim. Ebeveynler terk edince aşk-ı ilahiyi başıboş kalmış evlatlarımız. Ne dini yaşar olmuşuz ne de öğreten bir kul olmayı hedefe koymuşuz. Bu din savaşında hep oklarla ve mızraklarla vurulmuş evlatlarımız. Allah düşmanları meydanda cirit atar olmuş. Hz Ebu Bekir’in gözyaşları ile anlattığı konuyu Sümeyye annemizin dilinden feryatlar figanlar savurarak dinlediğimizi nede çabuk unutur olmuşuz. “ Kız kardeşim doğduğunda, babam onu gömmeye gitmişti. Ben uzaktan izliyordum. Babam, kız kardeşimi elleriyle açtığı çukura koyduktan sonra üzerine toprak atarak gömmeye başladığında; kızkardeşim, sıçrayan topraktan babamın sakalına yapışanları minicik elleriyle temizlemeye çalışıyordu. Ben bu tabloyu hayatım boyunca hiç unutmadım.” Diyen sümeyye annemiz; şimdi görseydi kızlarımızı ellerimizle daha alçak olan bir halde şeytana teslim ettiğimizi; Toprak daha hayırlıdır diye haykırırdı. Aslında evlatlarımız her gün bizim sakalımızdaki toprağı minik elleriyle temzilemeye çalılıyor da; bizim yüreklerimizi işğal etmiş dünya menfaati görmemizi engelliyor. Fütursuzca yok ediyoruz iman dairesini kalplerimizden. Eğer bizler ailemizde din savaşını kazanamazsak topyekün kaybedenlerden olacağız. Gelin kardeşlerim bu geceden itibaren bir davete katılalım. Bize gönlünü açanın sahibine gidelim. “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” Tevbe 128 istesek de istemesek de bu savaş hepimizin yüreğinde yaşanıyor.

YORUM EKLE