Post Covit

Post covit

Post Covit

Post Covid Sendromu Nedir?

Post covid sendromu nedir? Korona sonrası yaşanan durumlar neler?

Sağlığınızı etkileyen bir durum bazen kendi gider, arkasında bir hatırlatıcı bırakır. “Kendi gitti adı kaldı yadigâr” prensibiyle bu yeni durum ilkinin adıyla anılır ve “post.. sendromu/hastalığı” ismi verilir.

Birkaç kez dua niyetine geçer ümidiyle “post Corona-Corona sonrası” diye yazdık ama maalesef icabet saatine denk gelmedi, illet hala başımızda. Aşı ile kurtulacağımıza dair ciddi ümitlerimiz olduğu için corona sonrasında neler olabileceğine ait bildiklerimizi paylaşalım. Yazımız oldukça ciddi teknik bilgi içeren ve bizimde henüz kayda değer bilgi sahibi olmadığımız post corona (corona sonrası ortaya çıkan corona ile ilişkili durumlar) hastalıklara değil karantina sonrasına ait olacak.

1.Tıpta “iatrojenik” denen bir tanım vardır. Bununla hekim hatası ya da ilaç yan etkisi gibi dar bir çerçeve değil, tanı ve tedavi amacıyla yapılan işlemler sonucu ortaya çıkıp sağlığı olumsuz etkileyen durumlar kastedilir.

Coronavirüs testi pozitif çıkmış, hasbelkader 3-5 kez öksürmüş her hastanın, böyle bir hastayla göz göze gelmiş her hekimin aklına “entübe hasta sayısı, yoğun bakım sıkıntıları “ geliyor. Endişesi paranoya seviyesine varmış yakınları da katarsak ortamda “birkaç damla oksijen, binlerce endişe“ dolaşmaya başlıyor.

NE YAPALIM?

Hemen görüntüleme merkezine, hadi basit akciğer filmi çekelim, tamam da o kadar çok tomografi çektik ki… İlk elden basit çözüm, coronanın hasarını gösterecek en basit mod seçilmiş ve “düşük doz bilgisayarlı tomografi “ ile idare edilmişti. “Ama olsun, erken tedbir önemli” cümlesi iyi niyetli olabilir, ama sonuç iyi olmayabilir. Çektiğiniz her tomografi de kayda değer miktarda radyasyon aldığımızı unutmayalım.

60 senedir günde 3 paket sigara içip 110 yaşında ağaçtan düşüp ölenler gibi, 15 tomografiden hiç zarar görmeyebilirsiniz ama alacağınız basit bir ışının “kötü huylu bir hastalığı” tetiklemesi de muhtemeldir.

Peki çare? Aslında yapılabilecek bir şey yok, bundan sonra tekrarından korunmaya çalışalım.

Değişen yaşam şekli, alışkanlıklar da en az radyasyon kadar tehlikeli aslında. Malum bir metabolizmamız var, alınan enerji - yakılan enerji: fazla enerji. Fazla enerji neredeyse göbek çevresinde artış ile eş anlamlı.

Ev de can sıkıntından çok yemek anlaşılabilir bir durum, hekimi ilgilendiren bir şey yok. Kendi düşen ağlamaz. Çok yemek yerseniz obez olursunuz bu da (tahmin edilenden) erken ölüm ihtimalinizi artırır. Yemeyin, yemeyelim, yemesinler…

Bu başlıkta belki daha önemlisi; hareketsizliktir. Tam Anadolu lisanıyla söylersek “ hamlaşmışız…” Hareketsizlik özellikle belli bir yaşın üzerinde sizi çok geriletir. Karantina öncesi performansınıza belki de hiç dönemeyebilirsiniz. Sağlık parametreleri, kartopu-çığ ilişkisi gibidir. İyiye de kötüye de katlanarak büyür. Küçükken başı ezilmeyen yılanların çevrelerindekileri sokması kuraldır. İnternetteki egzersiz programları size hitap etmiyorsa (ki kesinlikle etmeli !!) en azından 99 luk tesbih ile evin içinde turlayın. Sahiden dizleriniz daha az kireçlenir.

Belki en başta bahsetmemiz gereken çocukların nörolojik/psikolojik etkilenmesi ailelerin genellikle 3-4. aydan itibaren aklına gelir ve “çocuğumuzun zihin gelişimi için ne yapabiliriz “ sorusunu biraz geç sorarlar.

Esasında kanıtlı olarak söyleyebileceğimiz bir şey yok. Kabaca; farklı objeler, şekiller, seslerle tanıştırın diyoruz. Geç konuşan, beslenmede uyumsuz, inatçı çocuklara; yaşı müsaitse anaokulu ya da kreş öneriyoruz. Ama tarih boyunca çocuklar hiç bu kadar renksiz bir hayat yaşamadılar. Akran yok, geliştiren oyun yok, TV var, internet var, telefon var. Yani çare diye sarıldıklarımız hastalığın kendinden kötü.

Yarın inşaallah bu iş biter, bizde eskisi gibi sosyalize oluruz, ama çocuklarımız kendilerine benzer yaratıklar(!) gördüklerinde nasıl tepki verecek, konuşmayı kaynaşmayı becerebilecekler mi? Şüpheli…

Yapılacak iş, belli zararlılardan korumak için yapacağınız her şey çok kıymetli. Oturup eğitici kitapları çocuğun ilgisini çekecek heyecanla okumak zorsa, evin içinde top oynamak ya da hep bir ağızan mehter marşları söylemek de denenebilir.

Böyle elimiz kolumuz bağlı virüsün bizi bulmasını mı bekleyeceğiz? Bir şeyler yapmalıyız gayreti maalesef denize düşüp yılandan medet umar hale getirdi herkesi. Benzetme tam yerine oturdu kanaatindeyim. Zira deniz, ciddi risk ama kullanımı artan ruhsatsız ürünler, abartılı vitamin, balık yağları, otlar, tozlar, merdiven altı üretilip, ab-ı hayat iksiri olarak satılan “şey” ler yarın en hafifinden böbrek yetmezliği olarak gelmez karşımıza inşallah. Evde mayalanmış yoğurt, köyden gelmiş turşu, sirkenin yerini tutmaz o şişede satılanlar. Bunu da biz demiyoruz, American Journal of Internal Medicine” dergisi diyor.

Daha önce müstakil bir yazıda bahsetmeye çalıştığımız sağlık okuryazarlığı kısmına bir kez daha dikkat çekelim.

Dünyada bu kadar milyon insan vefat etti, daha fazlası hastanelerde sıkıntı çekti/çekiyor. Kenarından köşesinden fayda edecek ilaç bulan tarihe geçecek. Herkes bunun için çalışıyor, hala eldekinin en iyisi bu deyip bir sıtma, bir grip ilacına tutundu bütün dünya. Hal bu iken sabah akşam televizyonlarda konuşan, şifa reçeteleri dağıtan, kerameti kendinden menkul “doktor, aktar, şifacı, manav, alternatifçi” leri ciddiye almasanız iyi olur kanaatindeyim. Nesebi sahih bilgiye itibar edelim. Kalın sağlıcakla.

Kaynak: Fırat Erdoğan, Altınoluk Dergisi, 2021-Şubat, Sayı:420

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER