RUHUN ESİNTİSİ


      Bizler ne Yitirdik? Bizler en çok ruhumuzda esen rüzgârın uğultusunu yitirdik. Atalarımız kelimelerin kalbine anlam ve ruhu yüklerken, bizler o kelimelerden ruhu çıkarıp ruhsuz hayatlarımıza kelimeleride eşlik ettirdik. 
Eski kelimeler ile şiirler, gazeller yazılıp çağın ruhu anlatılırken, şimdi karşımızdaki insanlar ile iki kelâm konuşamaz olduk. Çünkü insan yabancılaştı. Biraz çevresine en çok da kendisine. Kendisine yabancı olan insan kendini tanıyamaz, çağ değiştiremez, başına gelenlere anlam veremezdi. Yaşamak denilen büyük amacı boş bir hayat gayesinde geçirip, ömür sermayesini doldurup giderdi. Oysa bilme, bulma ve olma yolculuğunu tamamlayıp hakikati kendine merkez alan bir insan için yaşamak ne büyük bir nimetti. İçinde yaşadığımız çağ belki de daha önce hiç bu kadar keskin bir şekilde benliğini kaybetme durumu yaşamamıştı. 
İnsan nisyan kelimesinden türemiştir. Yani unutmak... Bizler bize bahşedilen büyük hazine olan unutmak kelimesini yanlış anlayıp, unutmamamız gereken en önemli unsurları; geçmişimizi, benliğimizi, kimliklerimizi unuttuk. Hafızasını yitirmiş bir insan nasıl nereden gelip nereye gideceğini bilmez ise, bizlerde mazi ile nasıl bağlanacağımızı bilmediğimiz için çağa ayak uydurup adım atamıyoruz. En kötüsü ise buna alışmış bir şekilde devam ediyoruz. 
Bu çağ insanı bir arayış ve arayışlarını yanlış temeller üzerine inşa ettikleri için aradıklarını bulamayan insanlar ile dolu. Bundandır oradan oraya çaresizce çırpınışlarımız. Kısacası Ahmet Hamdi TANPINAR' ın dediği gibi "Hepimiz bir şuur ve benlik buhranının çocuklarıyız, hepimiz Hamlet'ten daha keskin “Olmak veya Olmamak" davası içinde yaşıyoruz."  
Yine de sadece aramak ve bütün kapıları çalmak kâfidir. Kendimizi bulmaya bir ruh esintisi yeter. Herkesin kendi ruhundaki esintiyi bulması umudu ile...

YORUM EKLE