Nefis tezkiyesi

                        Nefis tezkiyesi

                       İnsanın en çok düştüğü hatalardan biri de karşısındakinin kalbini kırmak ya da gönlünü üzmek. Her ne şekilde yapılırsa yapılsın, bu hata kesinlikle yapanın nefsinden kaynaklıdır. Bir türlü sahip olamadığımız ve kontrol altına alamadığımız nefsimiz; Bazen çok değerli dostlarımızda kalıcı izlere neden olmakta, bazen de çok sevdiğimiz bir yakınımızda gönül kırıklığı oluşturmaktadır. İyi de karşılaştığımız durumlardan kaynaklanıyor demek kesinlikle bir bahane değildir. Bazen öfkemize kapılarak dilimizden kontrolsüzce fırlayan bir sözcük, bazen de mimiklerimizin tavrı ve hal ve hareketlerimizle ortaya çıkan kabul edilemez bir hatamızdır. Allah c.c. Nefsimizin bizi kötülüklere sürüklediğini Kur’an-ı Kerimde bildirmiştir. Yani aslında nefsimizi bize tarif etmiştir Yaradan. O halde buradaki sıkıntı nerede? Konuyu derinlemesine irdelersek yukarıdaki bahsettiğim sonucu yakalayabiliriz. Nefsimiz aslında bir şey yapmıyor. O bizim emrimize amadedir. Biz nefsimize alet oluyoruz. Aslında işin gerçeği nefsimizin bize biçtiği rolü kanarak oynuyoruz. Herkes kabul eder ki; Nefsimiz somut değildir, ya da fiziksel bir varlık değildir. Nefsimiz istek, arzu, heva ve heveslerimizin bir bütünüdür. Bizi bu noktada kolektif hale getiren gözümü, basiretimizi algımızı körelten bir duyguya sahibiz. İşte asıl meselenin özü de budur. Birçok atasözünün de olduğu can alıcı bir yanımızdır bu. Konuyu “Keskin sirke küpüne zaradır.”, “Öfkeyle kalkan zararla oturur.” Atasözleriyle daha belirgin hale getirebiliriz. Evet bir türlü önün almadığımız nefsimiz, bizi alıp nefsimizin kucağına bırakıyor. Zaten karşılaştığımız sıkıntıların büyük çoğunluğu da bu yüzden başımıza gelmiyor mu? Aslında nefis birçok olumsuzluğun sorumlusu dersek, insandaki fıtrat bozukluğunu bir kenara itmiş oluruz. Çünkü nefis bir sonraki adımdır. Nefsimizi de öldürelim demiyorum. Çünkü insan nefsiyle bir bütün olarak yaratılmıştır. Sadece nefsimizin taleplerinin bir belli bir disiplin yani inanış çerçevesinde karşılanması vardır, bir de hayvani içgüdüsel olarak karşılanması vardır. Neyse biz konumuza dönelim. İşte bu nefis bize bazen dönülemeyecek şekilde hatalar yaptırmaktadır. Çünkü kalp, yaşamış olduğu ağır duygulardan hemen sıyrılıp tamir olamayabiliyor. Gönül kırıklığı yıllarca da sürebiliyor, bir ömür boyu da sürebiliyor.

                        Eğer mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamak istiyorsak, yaşamımızın kompozisyonunu kendi elimizle yapmaya çalışmalıyız. Yani, hayatımızda istediğimiz dostlarımıza, sevdiklerimize ve ailelerimize; onların olmasını istediğimiz yakınlıkta ve duyguda var olmaları sağlayacak rolleri vereceğiz ki bu noktayı yakalayalım. Bunu yaparken unutmayalım ki, kibrimiz, kendimizi beğenmemiz, bencilliğimiz, menfaatlerimiz, gururumuz, şahsi prensiplerimiz, hevalarımız, başka hayatlara müdahale arzumuz, hegemonyamız vs. benzer negatif vektörlerimiz bizde herhangi bir yıkıcı rol almamalı ve bazen saf dışında kalmalıdır. Tabi ki biz bir şeyler yapalım derken burada cüz-i iradeden bahsediyorum. Şimdi nefsimizin bize öfke nedeni ile çokça yaptırdığı kalp kırma, gönül kırıklığı ve üzüntü sebebi olma rolünü oynadığımızda; bunları nasıl egale edeceğiz, nasıl zamanın gerisindeki rolümüze bürüneceğiz adımlarını öğrenmeye çalışacağız. Sevdiğimizin birinin kalbini kırdığımızda ilk adımı önce biz atmalıyız. Bizi bu hataya sürükleyen savunduğumuz, kendimiz kaynaklı şeyleri geride bırakarak, onların bizim için hatadan sonra bir önemi kalmadığını şartsız kabul etmemiz gerekiyor. Böylelikle muhatabımız aslında bizim yaptığımız şeyin hata olduğunu anladığımız algılamış olur. İkinci adım olarak muhatabımızın bizim samimiyetimizi algılayacağı bir dille özür dileyebilmektir. Biraz zor olacak gibi ama eğer biz birinci adımı doğru atarsak ikinci adım gerçekten samimi oluyor. Zaten bir sonraki adımın karşılıklı sarılma ve duygusal içerikli sözlerle sonuçlanmakta olduğunu tahmin edebiliriz. Siz, siz olun, bir saniye bile yaşama garantimiz olan şu fani dünyada hiçbir şeyin birbirimizi üzmeye değmediğini hiç aklımızdan çıkarmayın. Eğer sürçü lisan ettimse af ola. Hakkınızı helal edin, selametle kalın. Dostlukların ve sevginin bir ömür boyu kıyılarımızdan eksik olmayacağı bir yaşam dileğiyle.

Davut TOPCU / MERSİN
davuttopcu33@hotmail.com

YORUM EKLE