Lübnan: Kötü Komşularla Harap Olan Ülke

1975 yılından önce orta doğunun refah seviyesi en yüksek ülkesi konumunda olan Lübnan, o tarihte başlayan iç savaşla beraber ortadoğuda tam tersi bir pozisyona düştü. İç savaş(1975-1990) başlamadan önce ülke, ortadoğunun finans merkeziydi. Sanatıyla, turizmiyle, ticaretiyle, hoşgörüsüyle doğu Akdeniz’in ve ortadoğunun incisiydi Lübnan. Tabi ki bu refahının kaynağında batı blokunun desteği göz ardı edilemezdi. Nede olsa ortadoğunun baasçı ve sosyalist ülkelerine karşı örnek bir liberal ülke olması gerekiyordu.

O zamanlar Lübnan’ın çoğunluğunu Hristiyanlar oluşturuyordu. Bunlar Maruni, Arap, Ermeni, Süryani ve Rum olan Hristiyanlar idi. Pek çok Hristiyan savaş sırasında ve sonrasında ülkeden kaçtı(yaklaşık 1 milyon kişi) ve böylece Müslümanlar(özellikle de Şiiler) çoğunluk haline geldiler. Lübnan’ı karışıklığa iten şey ise komşuları olmuştu. İsrail ve Filistin arasında yaşanan savaşlar hep Lübnan’a mülteci akışına neden oluyordu. İş öyle bir hal almıştı ki Filistinli mültecilerin oranı savaş sonrasında %35 civarlarına gelmişti. Bu mültecilerin hepsi Müslüman değildi elbet. İçlerinde Hristiyan da vardı ama çoğu ehli-sünnet Müslümanlar idi.

Tıpkı Ürdün’ün günümüzdeki nüfusunun yarısını Filistinlilerin oluşturması gibi Lübnan da böyle bir haldeydi işte.

Lübnan mecburiyetten yada vicdanen alıyordu mültecileri. Fakat bu iş nereye kadar sürecekti? İşsizlik fırlamış ve insanlar sıkışık sıkışık yaşamaya başlamıştı, eski refah yoktu artık. Ülke içinde huzursuz başladığı gibi Müslümanlar da artık yeni istekler dile getirmeye başladılar. Filistinliler sayesinde nüfus olarak çoğunluk haline gelen Müslümanlar yönetimde daha fazla söz sahibi olmaları gerektiğini söylüyorlardı. Filistinliler arasında Filistin kurtuluş örgütü(FKÖ) silahlanmayı sürdürdüğü için tehlike arz ediyordu. Çünkü FKÖ yüzünden İsrail Lübnan’a müdahale edebilirdi yada FKÖ 1971 yılında Ürdün’de yaptığını Lübnan da yapmak isteyebilirdi. 

1971 yılında Ürdün'deki Haşimi krallığını devirmek için FKÖ'nün başarısız bir darbe girişimi olmuştu. Girişim başarısız oldu ve FKÖ mensupları Ürdün'den kovuldular ve pekçoğu Lübnan'a geçti.

FKÖ’nün şansını tekrar denemek için böyle bir isyanı aynı amaçlar doğrultusunda Lübnan da başlatmayacağı ne malumdu. Zaten FKÖ güney Lübnan’ı kontrol etmeye başlamıştı bile. İşte savaşa zemin hazırlayan ortamlar bunlardı. Lübnan’da Müslümanlar ve Hristiyanlar daha önce de karşı karşıya gelmişlerdi ve sebep yine komşularının attıkları adımlardı.

1958 yılında Lübnan’daki Hristiyanlar Bağdat paktına katılmak isterken, Müslümanlar Birleşik Arap Cumhuriyetine katılmak istiyorlardı. Bağdat paktını Irak, Türkiye, İran, Pakistan ve İngiltere oluşturuyordu ve amacı Sovyetler Birliğinin ortadoğuya nüfuz etmesini önlemekti.

Birleşik Arap Cumhuriyeti, Bağdat paktına karşı Mısır’ın o dönem ki lideri Cemal Abdül Nasır tarafından atılan adım neticesinde Kuzey Yemen, Suriye ve Mısır’ın birleşmesiyle oluşmuştu. O dönemin Sovyet yanlısı Arap ülkeleriydi bu ülkeler. Lübnan’da bu durum kısa süreli bir iç savaşa sebep oldu. Ancak ABD’nin Birleşik Arap Cumhuriyeti olaya müdahil olmadan Lübnan’ı kurtarması gerekiyordu. Yoksa bu yeni sosyalist Arap devlet, Ortadoğu’da dengeleri değiştirdiği gibi Lübnanlı Hristiyanlar için hayatı zehir edebilirdi. Bu yeni büyük ve üniter devletin Lübnan’la beraber daha da büyümemesi önemliydi.

Türkiye’nin de lojistik destek verdiği ABD ordusu 1958’de Lübnan’a çıkarma yaptı ve Hristiyanların zaferiyle beraber Lübnan birliğe girememiş oldu. Ancak Lübnan Bağdat paktına da giremeyecekti. Çünkü o yıl Irak’ta Baas partisi askeri darbe ile krallığı devirmiş ve pakttan çekilmişti. Artık paktın bir esprisi kalmamıştı. Aradan geçen 17 yılın ardından, Lübnan’daki tarafların bu sefer ki kapışması ne yazık ki önceki gibi kısa sürmeyecekti.

Günümüz Suriye’sinden bile daha karmaşık kimin kiminle savaştığı belli olmayan bir ortam oluştuğu gibi başta İsrail ve Suriye olmak üzere pek çok ülkeninde aktif bir şekilde müdahil olduğu bir parçalanma söz konusuydu. İsrail 1978’de girdiği Lübnan’ın daha çok güneyin de önce FKÖ’ye daha sonra da Hizbullah’a karşı savaşmıştır ve en sonunda 2000 yılında bölgeden çekilmiştir.

Suriye ise genel olarak FKÖ ve Hizbullah örgütlerinin safında durmuş ve 2005 yılında ki protestolara kadar Kuzey Lübnan’da kalmıştır. Çoğunlukla Hristiyanların ülkeden kaçmasında en önemli faktör de Suriye’nin yaptıkları olmuştur.

Savaş resmiyette 1990’da bitse de bazı gruplar eylemlerini sürdürmüştür ve çatışmalar iç olmaktan çıkıp Hizbullah’ın İsrail’e karşı direnişine dönüşmüş ve en sonunda 2000 yılında İsrail bölgeden çekilmiştir.

Savaşın en önemli sonucu eskiden çoğunluğu Hristiyan olan ülkenin Müslümanların çoğunlukta olduğu bir yer haline gelmesi, şuanda da Hristiyanlar azalmaya yani ülkeden kaçmaya devam ediyorlar.

Eskiden Filistin’den göç aldığı için dini demografisi değişen ülkenin şimdi de Suriye’den göç aldığı için mezhebi demografisi değişiyor. Azınlık psikolojisiyle çoğunluk haline gelen Müslümanlar gibi,şimdi de Sünniler aynı yoldan gidiyor. Çünkü zaman zaman radikal Sünni örgütlerin eylemlerini düşününce insanın aklına “acaba sırada ki mezhep savaşı Lübnan'da mı çıkacak” düşüncesi geliyor. Zaten 2012'den beri yaşananlar Suriye'deki savaşın Lübnan’a da taştığını gösteriyor.

Hristiyan ve Şii mahallelerin de patlayan bombalar, IŞİD ve El-kaide’nin güç kazanmaya çalışması pek iyiye gidilmediğini gösteriyor.

Lübnan şu an nüfusunun dörtte biri kadar Suriyeli mülteci barındırıyor ve ülkede nefes almak artık daha da zorlaştı. Hristiyan, Şii ve Alevi mülteciler olsa da bu mültecilerin çoğu Sünni ve bu durum demografik yapının yeniden değişmesine sebep oluyor. Bu değişim daha önceden yaptığı gibi umuyorum ki yine savaşa sebep olmaz.

YORUM EKLE