Kruvaze işi abartılmıştı, dersimizi aldık…

Yanaşan ilk gemiyle ilgili gözlemlerini kaleme alan arkadaşım “İlk kruvaziyer gemisi bugün Mersin'e geldi. Ama tabir yerindeyse dağ fare doğurdu.” diye yansıtıyor hayal kırıklığını…

Yazdıkları aslında yaşananları özetliyor…

Aylardır durmadan büyütülen beklentiler, abartılan hayallerin ciddi zemine oturmadığı ilk günden çıktı ortaya.

Estirilen havaya bakılırsa Mersin’e gelecek her biri kasaba büyüklüğündeki gemiler, binlerce zengin turist karaya çıkaracak, ceplerdeki binlerce dolar çarşılarda savrulacak, Mersine sihirli değnek dokunacaktı.

Adının önüne başında yer aldığı derneğin statüsünü ekleyen sayısız nice sivil toplum örgüt temsilcisi, ne menem şey olduğunu bilmese de, kruvaze turizminin önemini defalarca kafamıza kakmış, bugüne kadar turizmden nasiplenmeyen Mersinin başına nasıl bir talih kuşu konacağını anlatıp durmuştu.

Son bir yılda bu konuda verilen demeçler bir araya toplansa mütevazi bir kitap çıkardı ortaya.

Yetmemiş, dünyanın kruvaze alanında en büyük başarı mucizesini yaratarak, yılda 1400 kruvaze gemiye ev sahipliği yapmış Pire limanı elimizi uzatsak dokunulacak yakınlıktayken yetkililerimiz binlerce kilometre öteye inceleme seferine çıkmış, oradan bizi bekleyen akıl almaz potansiyeli anlatıp durmuşlardı.

Heyetin içinde yer alan turizmle ilgisini hiçbir zaman anlamadığım bir temsilciyi gidilen turizm vahasında evlendirmeye kalkacak kadar ciddi çabalara bile tanık olduk ama değmişti onca özveriye. (Bu arada ilk günden beri tüm mesaisini bu projeye hasreden, gecesini gündüzüne katarak tam bir yıl karınca gibi sürecin her aşamasına katkı veren, omuzlayan Numan Olcar’ın hakkını vermek gerekiyor. Emeğe saygı adına bunu inkar, Olcar’ ın çabalarını yakından izleyen biri olarak kendi adıma nankörlük olurdu, hakkını verme adına belirtmek zorundayım)

Onca hengame içinde kaleme aldığım İzmir’ in kruvaze başarısının nasıl gerçekleştiği konusundaki yazıları konuya vakıf olanlar dışında okuyan oldu mu? Sanmıyorum…

Öyle olsa en azından cevabını vermeye çalıştığım “İzmir kruvaze turizminde nasıl başarılı oldu?” sorusuna kafa yorardı demeçleriyle projenin sahipleriymiş gibi ortaya çıkan nice medyatik isim.

Ve öylece İzmir’ in kruvaze projesine entegre ettiği Kemeraltı çarşısı canlandırma çalışmasını da öğrenir, Kemeraltı ile büyük benzerlik taşıyan ve karaya ayak basanların ilk adımda görecekleri Bit Pazarı, Uray Caddesi, Balıkçı Pazarı ve çevresi gibi yıllardır bir türlü ayağa kaldıramadığımız tarihi dokunun canlandırılmasıyla ilgili başarılı deneyimden dersler çıkarırdı.

Elimizde Türkiye’ nin ayağa kaldırılması bakımından en avantajlı projesi varken, çaresiz izleyen yoksullar olarak neler kaçırdığımızın biz farkında değiliz ama merak etmeyin gelen her yabancı meraklı bakışlarla sorgulamıştır mutlaka…

Allahtan gelen turistleri otobüslere bindirip hızla Tarsus’ a uzaklaştırmışlar da, işlediğimiz cinayetleri görmeleri engellenmiş.

Örneğin 12 Eylül darbesiyle birkaç gün içinde camiye çevirdiğimiz Maruni kilisesini merak etselerdi ne yapardık?

Mersin’in kısacık tarihini bağrında taşımış, sökülen her taşında nice öyküyü taşıyan Azak hanı sorsalardı, enkazını bile yok ettiğimiz mekânla ilgili neler anlatırdık?

Allahtan götüreceğimiz bir Alışveriş Merkezi var da, mahallenin namusunu kurtarma belasına oraya götürmüşler. Umarım otobüsle giderken etrafı kamuflaj çadırlarıyla örtülü sahildeki orduevinin önünden geçmemiştir garibanlar. Yoksa savaşın ortasına düştük diye gemiye kapağı atarlardı.

Ya adamlar bir zamanlar ülke literatürüne “en yüksek bina” sıfatıyla soktuğumuz gökdelene gitmeye, Karaçi’ yi aratmayan işportacı tezgahlarından, eteklerinden çekiştiren işportacı tezgahlarından fırsat bulup bizim bile girmekte zorlandığımız Mersinin simge binasına girmeye kalksalardı.

Rant düşkünlerini zengin etmek için üzerine siteler kondurulmasına göz yumduğumuz dört bin yıllık Pompeipolis harabelerini, yeni dönem surlarını andıran yüksek yapılarla canını yaktığımız Eloza Sebaste’ yi, tahrip ettiğimiz Roma Yolunun sonundaki Abba Kraliçesinin Olba’ sını sıralayarak daha fazla can sıkacak değilim.

Dediğim gibi Allah Mersin’in yüzüne baktı bir kere daha.

Yeni oyuncak çıkıncaya kadar birkaç gün daha kruvaze sakızını çiğner, sonra bir başkasına koşarız hep birlikte.

Geçmişle ilgili zihinleri yoracak değilim.

Ama şu son on yılı gözlerinizin önünde bir canlandırın.

Suriye, Irak, İran, Dubai veya başka nice geziden sonra verilen müjdeleri, Mersin’i uçuracak nice ortaklık haberlerini, yatırım projelerini, kardeşlik ilişkileriyle ilgili söylenenleri anımsayın.

Daha nice nefes tüketilen demeci, diller döndüğünce anlatılan ama hiçbir zaman ötesine geçmeyen nice çabayı…

Sonra hep birlikte oturup o can alıcı soruyu soralım hepimiz:

Bu işlerde ters giden bir şeyler yok mu?

YORUM EKLE