Japonya ABD Değil Sovyetler Birliği Sayesinde Teslim Oldu

Bütün toplumlar ufak zaferlerini abartarak büyük göstermeyi ve böylece böbürlenmeyi severler. Bu bizlerde de var elbette.

Genel olarak dünya genelinde hep 2. Dünya Savaşının ABD sayesinde sonlandığı görüşü hakimdir. Bu inancın kaynağında ise kuşkusuz bilgisayar oyunları, filmler ve diziler gösterilebilir. Örneğin birçok kişiye sorduğunuz zaman size Hitler’in ABD yüzünden savaşı kaybettiğini söyler. Halbuki ABD Normandiya çıkartması(6 haziran 1944) ile Avrupa’ya büyük operasyonu başlattığında zaten Kızılordu karşısında Naziler geri çekilmeye başlayalı 2 yıl olmuştu. Zaten Berlin’e ilk giren kuvvetlerin Kızılordu olması Hitler’in kimin yüzünden intihar ettiğini açıklıyor.

Kaldı ki Mihver kuvvetlerin ezici çoğunluğu doğu cephesinde savaşıyordu. Mesela Barbarossa harekatında Naziler Sovyetler Birliğine yaklaşık 4 milyon kişilik bir ordu ile taarruz etmiştir. Takviyelerle birlikte bu sayı her yıl arttı ve Mihver kuvvetlerin toplam ölü bıraktığı asker sayısı 4 yılda 10 milyon ediyordu doğu cephesinde. Bunun 6 milyonu ise Sovyet toprakların ölmüştü.

Zaten ABD savaş süresince epi topu 300 bin küsür can verirken, Sovyetler Birliği’nde 27 milyon insanın hayatını kaybetmesi, savaşın büyük kısmının doğu cephesinde yaşandığını gösteriyor. Üstelik ABD savaş boyunca rakiplerine verdirdiği kaybın tamamına yakınını Birleşik Krallıkla birlikte bombalamalarla verdirmişti, yani karada pek çatışmamıştı.

Hitler’in intihar etme sebebi ise Kızıl Ordu ile arasında ki mesafenin 20 km’ye düşmesiydi. Hitler için intihar etmek çok daha mantıklıydı. Çünkü yaşadıklarından dolayı öfkeden kudurmuş Sovyet halkına esir düşerse ölmekten beter olacağı kesindi. Hitler’in ölümüyle Avrupa’da mücadele bitmişti, yani Avrupa’daki savaşın bitmesinin ABD ile pek alakası olduğunu söyleyemeyiz.

Gelelim asıl meselemiz olan Japonya’ya. Ki en çok yanıltan mevzu bu.

Japonya’nın hep ABD’nin atom bombalarından dolayı teslim olduğu ve onların en çok ABD’nin yoğun bombardımanından yıprandığı ifade edilir. Halbuki Japon ana adaları ABD’nin hava menziline girdiğinde savaşın bitmesine zaten 1 yıl kalmıştı. Japon askerlerinin çoğu Pasifikteki adalarda ABD ile savaşırken değil Çinli direnişçilerle Çin’de ve Kızılordu’yla Mançurya’da savaşırken ölmüştü.

Çoğu Uzakdoğu ülkesinde olduğu gibi Japon kültüründe de kaybedilmiş bir savaştan canlı dönmek aile fertleri için bir utanç kaynağıdır. Bu yüzden Japonlar ya zafer yada ölüm dercesine bütün Pasifik adalarında son adamına kadar savaşmıştır. Pek çok cephede esir düşmüş veya düşecek olan Japonlar intihar ederek bu utançtan kurtulmayı tercih etmişlerdir. Yani hava bombardımanlarıyla ve en sonda da atom bombasıyla insanları öldürerek onları savaştan vazgeçiremezsiniz, hatta tam tersine bu onları daha da kenetlendirir. Onlar ancak kültürleri tehdit altına girerse teslim olurlar.

9 ağustos 1945 itibariyle Sovyetler Birliği Mançurya’da 1,5 milyon kişilik bir ordu ile Japonlara hücum ediyordu, artık Avrupa’yı kasıp kavuran Kızıl Ordu öfkesini Japonlara kusuyordu. Mançurya’daki 700 bin kişilik Japon ordusunun neredeyse tamamı yok olmuştu. Öte yandan Kuril Adaları ve Sahalin Adası da işgal edilmişti. Bu saldırı aynı günlerde atılan atom bombaları nedeniyle unutuldu. Bu saldırı günümüzde unutulsa da, o dönem Japon generaller için bir şok etkisi yaratmıştı.

Japon İmparatoru Hirohito ve generalleri için Hiroşima ve Nagazaki’nin, diğer binlerce Japon şehrinden pek bir farkı yoktu. Elbette atom bombasının kalıcı etkisi var ancak o zamanlarda bu etki henüz bilinmiyordu. Japon halkı için imparator Şintoizm inancının merkeziydi. O kutsal bir figürdü, onun asılması yada yargılanması bütün ülke için dayanılmaz olduğu gibi potansiyel bir intihar sebebiydi. Bununla ilgili ABD’nin pasifik Generali Douglas MacArthur raporunda “Onlar için İmparatorlarının asılması bizim için İsa’nın çarmıha gerilmesi ile aynı şey olur, hepsi karıncalar gibi ölümüne savaşır.” diye yazmıştı. Bu yüzden ABD İmparator’a dokunmaktansa onun kalıp kontrol edilmesini arzuluyordu. Fakat Sovyetler Birliği saldırmaya başladığında niyetlerinin Japon kültürünü tamamen yıkıp yerine Doğu Avrupa’da yaptığı gibi Komünist bir devlet kurmak istedikleri çok belliydi.

Japon liderler için 9 ağustosta ki yıkıcı haber Nagazaki değil Sovyet istilasıydı. General Masakazu Kawabe, savaştan sonra “Hiroşima’da meydana gelen korkunç yıkım, ülke çapında ki yıkım içinde sadece belli bir yer tutuyordu. Asıl büyük şoku yaşatan, Sovyet Ordusunun savaşa girişi oldu. Çünkü zaten herkeste büyük bir korku uyandıran Avrupa’da ki büyük Kızıl Ordu, şimdi silahlarını bize yöneltmişti.” diyordu. Japonya Başbakanı Kantaro Suzuki(otomobil firmasına adını veren kişi) ise operasyonun başladığı günlerde, “Japonya derhal teslim olmalıdır. Yoksa Sovyetler Birliği sadece Mançurya Kore ve Karafuto’yu değil, Hokkaido’yu da alır. Bu da Japonların temelini yok eder. Amerika ile anlaşabileceğimiz zaman savaşı sonlandırmalıyız.”diyordu. Bu sözler Japonların neye önem verdiğini gösteriyordu. Japonlar için teslimiyetin kaynağı ABD değil SSCB idi.

Sovyetler Birliği sadece Japonların İmparatorluğunu yıkmakla kalmayacak, İmparatorlarını da tereddüt etmeden yok edeceklerdi. Nede olsa 1918’de kendi imparatorlarını bile karısı ve 5 çocuğuyla birlikte infaz etmişlerdi. Kendi imparatorunu, ailesi ile birlikte öldüren Kızıl Ordu Hirohito’nun gözünün yaşına bakar mıydı?

Eğer Japon İmparatoru ve hanedanlığı yok edilirse, bu durum tarihin gelmiş geçmiş en uzun süre yönetimde kalmış hanedanlığınında sonu olacaktı. Çünkü bu hanedanlık ilk imparator Jimmu’nun Japon adalarına ayak bastığı MÖ 660 yılında yani Japonya’nın kuruluşundan beridir ülkeyi yönetiyor ve bu konuda en uzun süren hanedanlık unvanına sahipler. Şintoist inanca göre Jimmu, güneş tanrıçası Amaterasu’nun soyundan gelir. Ameratsu’nun oğlu Ame no Oshihomimi no Mikoto üzerinden Ninigi-no-Mikoto adında bir torunu olur ve Güneş tanrıçası torununu Japon adalarına gönderir. İşte bu yüzden Şinto dininde bu hanedanlık kutsaldır. Hanedanlığın yok edilmesi Şintoizm’inde bitmesi anlamına gelir ve bu sayede Japonya, dinine bağlılığını ve umudunu kaybederek kolayca Komünizmi ilke edinebilecekti. Japonya gibi bir ülkenin Komünist blokta yer alması batı için zaten felaket olurdu. Günümüzde’de Şintoizm oldukça zayıf, fakat bunun sebebi kapitalist sistemin yozlaştırıcı etkisi oldu. Artık hanedanlık bile bu mitolojik masalları takip etmiyor ama ABD sayesinde halen bu hanedanlık yetkileri son derece kısıtlanmışta olsa ülkeyi temsilen görevde duruyorlar ve ekmek elden su gölden yaşıyorlar.

Aslında atom bombası Japonya’nın temellerini kaybetmeden savaşı bitirebilmesinin önünü açmıştı. Yani bir bakıma onlar için güzel bir bahane olmuştu. ABD, SSCB sayesinde pasifik savaşının biteceğini biliyordu. Atom bombalarının, savaş sonrası dünya düzeniyle ilgili konularda SSCB’ye yapılacak dayatmalar için koz olarak kullanılmasından başka hiçbir amacı yoktu. Tabi ki dönemin ABD başkanı Truman, Stalin’in atom bombası yaptırtamayacağını sandığı için hayallerindeki dünya düzenini ancak 46 yıl sonra kurabileceklerdi.

Özetlemek gerekirse Hitler’i bitiren Kızıl Ordu’ya esir düşme korkusu, Hirohito’yu bitiren de Kızıl Ordu tarafından infaz edilme korkusuydu. ABD değil!

YORUM EKLE