İslam ve Sanat

İSLAM VE SANAT

Eski bir tartışmadır;
Sanat ‘sanat’ için mi, sanat ‘toplum’ için mi?” tartışması.
Ben, şahsen sanatın toplum için olduğunu savunanlardanım.
Kendime göre haklı nedenlerim var.
Sanat dasanatçı da toplumu yansıtır.
Sanat toplumun hafızası, sanatçı da aynasıdır.
Sanatıyla toplumun ortak sevinçlerini, dertlerini, acılarını dile getirme görevini de üstlenir bir anlamda sanatçı. Hem sanat, bir iletişim dilidir aynı zamanda. Bir mesajlaşmadır sanat, ileriye doğru, dışa dönük.
Sanatınla mesaj verirsin aslında, kendi dışındakilere.
Kendini, yaşadığın toplumu anlatırsın sanatınla. 
Mesela, bugün sanat eserlerine bakarak geçmişi, geçmişteki toplumları okuyabiliyoruz değil mi?
Yani, yaşam biçimleri, zevklerini, acılarını, sevinçlerini…
“Sanat” Arapçadan bize geçmiş bir kelime.
San’a kökünden türetilmiştir. Bu anlamda sanat; imalat, işçilik, ustalık, hüner anlamlarına gelmektedir.
İngilizcesi “art” sanırım. Artist de sanatçı demek zaten.
Sanatın anlamı üzerinde pek durmayacağım. Daha çok sanki tarihi yâda en azından tarihle ilişkili bir çağrışım yapıyor bende.
Yani, genellikle “sanat eserleri” deyince daha çok geçmişte yaşamış sanat insanlarına ait resim, heykel, cami, medrese, köprü vs. akla gelir.
Her nedense, bugün “sanatçı” deyince akla ilk önce sinema ve ses sanatçısı geliyor.
Başka bir ifadeyle artist ve şarkıcı…
Zaten TDK sözlüğü (halk ağzında) “artist” sözcüğünü “eğlence yerlerinde gösteri yapan kimse” diye tarif ediyor.
Mesela “sanatçı” sözcüğünü ‘Google Görsel’de  arattırdım. Enteresandır, açılan ilk sayfada karşıma hep ses ve sinema sanatçıları çıkıtı.
Sinema, tiyatro, müzik bugünün popüler uğraşları, ondan belki de...
Aynı aramayı “sanat” ve “sanat eserleri” için yaptığımda karşıma tarihi tablolar, resimler ve az sayıda heykel; “İslami Sanatlar” için yaptığımda karşıma hat, tezhip, cami süslemeleri, ebru vs. çıkıtı.
Google bile sanat deyince sözcüğü geçmişle ilişkilendiriyor.
İlginç; değil mi?

Şimdi, neden yazdım bunları?
Nereden icap etti bütün bunlar?
Şundan dolayı; sanki sinema, tiyatro, musiki, resim gibi sanatların İslami olanı olmazmış gibi bir kanı var. Mesela “İslami Sinema” çok da gelişmemiş, hatta yok denecek kadar az.
Burada, İslami sinema derken, sadece helal sinemayı kastetmiyorum. Aynı zamanda ve daha çok bununla Müslümanlara ait, Müslümanları yansıtan sinemayı kastediyorum. Burada bir boşluk var. Bu bir eksiklik, hem de çok ciddi ve önemli bir eksiklik.
Sinemayı, tiyatroyu, musikiyi İslam’ın emrine ve hizmetine sunabiliriz. Hatta sunmalıyız. Bu konuda çok geç kaldık. Gelişmiş, kendini kabul ettirmiş bir ‘sinema sektörü’ İslam’a çok hizmet edebilir.
Mesela, son derece kaliteli, orijinal ve evrensel bir sinema filmi ile İslam’ın mesajınıKuran’ın mesajını milyonlara ulaştırabiliriz. Hem de binlerce, on binlerce hocanın, imamın yapamayacağı bir şekilde.
Mesela, İslam Peygamberinin ahlakını anlatan bir filim yapar tüm dünyaya izlettiririz, ne de güzel olur değil mi?
Ya da Kudüs’ün filmini yapar, Haçlı zulmünü tüm dünyaya anlatırız.
Mesela, sömürgeciliğin filmini yaparız. Başta Afrika olmak üzere tüm ‘az gelişmiş ülkelerin’ nasıl sömürüldüğünü anlatabiliriz. Bu ülkelerin doğal kaynaklarının nasıl kurutulduğunu, insanlarının nasıl köleleştirdiğini tüm çıplaklığıyla dünyaya gösterebiliriz.
Belçika’nın aşağılık kralı II. Leopold’un, Afrika’daki sömürgelerinden biri olan Kongo’da, kendisi gibi köle olan ve yeterince kauçuk toplayamadığı için cezalandırılan, beş (5) yaşındaki kızının kesilen sol elinin ve sağ ayağının filmini yapabiliriz.
Yakılan, yıkılan, yerle bir edilen Endülüs’ü çekeriz, mesela. Gırnata’yı, Elhamra’yı; yakılarak öldürülen, denize atılan, dininden döndürülen Endülüs’lü Müslümanları, ateşe verilen kütüphaneleri, mürekkep akan nehirleri, yok edilen, talan edilen medeniyetin filmini yaparız.
Ve oturur hep beraber ağlarız, dünya da bizimle ağlar…
Musikinin de İslamisi olabilir, pekâlâ.
Nasıl yani” deyip, hemen öyle karşı atağa geçmeyin!
Hem musiki deyince aklınıza sadece saz-caz, bar-mar gelemsin.
Yusuf İslam’a bakın; Itri’yi, Dede Efendi’yi düşünün mesela…  
Dede Efendi ve Itri’nin Mozart’tan, Beethoven’den fazlası var eksiği yoktur.
Mesela ‘dini musikinin’ birçok önemli eseri Itrî'ye aittir.
Örneğin Segâh Bayram Tekbiri, Salat-ı Ümmiye, Cuma Salası, Gece Salası ve daha nicesi…
Hem, 80’lerin ve 90’ların gençliği ilahiler ve marşlarla büyümüştür…
Bu yüzden, evrensel bir musikiyle İslam’ın mesajını milyonların beynine ve kalbine kazıyabilir, diyorum. Dünyada, güzel okunan bir ‘ezan ve sala’dan etkilenip Müslüman olan nice insanlar var; siz de duymuş olmalısınız.
Sadece bu değil; tiyatro, resim, fotoğrafçılık ve daha nice sanatı “İslamileştirip” İslam’ın emrine sunabiliriz, vesselam.

Selam ve dua ile… 

Mücahit KUMANDAVEREN           
06.08.2019 / Tatvan


*Tüm hakları saklıdır. Yazarının izni olmadan hiçbir şekilde, kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.,

YORUM EKLE