İKİ GÜN AKÇAALAN'DA-3

Akçalan’da herkes yıllarca badem yetiştirdi. Ve asmalardan da pekmez kaynatıldı. Bu durum 50-60 yıl devam etti. Köyü yıllar öncesinden herkes terk etti. Zaten 4 ailenin 7-8 çocuğu olunca oldu 30-40 kişi. 4 aileyi zor geçindiren araziler bu kadar kişiyi doyurması/geçindirmesi ne mümkün. Okumak isteyenler kazaya gelip ortaokul, lise ve üniversiteye giderek köyden ayrılmış. Bazıları da lokantada, bazıları okullarda hademe, bazıları da günlük yevmiye ya da inşaatlarda çalışarak kazada hayatını devam ettirmeye çalışmışlardır. Tabi yılların bademlik alanları da bakımsız kalmış kuruma konumuna gelmişlerdir. Yine de asma ve eski bademlerde bir miktar yılına göre meyve olmakta. Ama toplayıp işleme tabi tutan olmamakta.


Ben de bu yıl bu bahsettiğim yerlerde olmuş üzümleri bir gün köyden bir kişinin yardımıyla toplama işini yaptım. İkinci gün de pekmez teknesi dediğimiz betondan oluşturulmuş yerde üzümün şırasını kendim çıkardım.


Şıra da şöyle çıkarılıyor: Üzümler teknenin içinde yayılı şekilde dökülüyor. En yukarıdan çıplak ayakla sıralı şekilde ve bütün üzümün taneleri çiğnenerek eziliyor. Teknenin en altında bir oluktan şıra kap içine akıtılıyor. Şıranın akıntılı bir şekilde dışarı atılabilmesi için tekne tabanı biraz meyilli yapılmıştır. Tam üzümün şırası sıkıldıktan sonra kazanlara doldurulup ve içine pekmez toprağı dediğimiz özel toprakla bir saat kaynatılıyor.


Bu sene ben de rahmetli babam ve anamdan kalan, bakımsızlıktan dağ olmuş Akçalan ve Haftcağız’daki üzümleri toplayarak pekmez kaynatma fırsatım oldu. Verdiğim iki gün ve emeklerimi maddi olarak karşılamaz ama ileride çocuklarımıza bilgi olsun diye yaşamakta olduğum şimdiki zaman üzerinden geleceğe aktarabilir miyim diyerek yazıyor ve sizlere sunuyorum.


Akçalan’da çok güzel de sakızlak(melengiç) ağacı var. Bu yıl bol miktarda boncuk gibi gömgök şeklinde tanımlayabileceğim çırtlık olduğunu da gördüm. Bir gün de ablamla çırtlıkları beraber olup sıyırdık. Ben ağacın ulaşılabilen dallarını eğdim ablam sepete boncuk gibi yetişmiş çırtlıkları sıyırdı. O, daha sonra evde kuruttu, temizledi bir kısmını da bana verdi.
Çırtlık, çok güzel fındık fıstık gibi çerez olarak yenen bir yiyecek. Çırtlık aynı zamanda bir yağlı yiyecektir. Hatırlıyorum bizim çocukluğumuzda; davar ve ineklerimiz olduğu için yağ olarak tereyağı yemeklerde kullanılırdı. Aynı zamanda da güzün belirli bir süre özellikle kadınlar çırtlık sıyırır. Ki; biz buna çırtlık kakmak derdik. Damların üstü kurutmak için serilmiş gömgök çırtlık sergisi olurdu. Daha sonra köydeki imkanlarla yağı çıkarılırdı. Ama çırtlık yağı, yemeklere kullanmak yerine kızartma ve soğuk yemeklerde kullanılırdı.


Ben geçmişte yaşadıklarımı biliyorum. Ama bizden sonrakiler yaşadıklarımı yazarsam öğrenecekler. Çünkü onlar yaşamadılar. İhtiyaç olursa..? Bugünü yaşamak için köyüme/Akçalan’a gittim şimdi yaşadım. İki gündüz ve bir gece kaldım; üzüm topladım. Pekmezini kaynattım. Çırtlık topladım. Ve yazdım. Yarının çocukları bunları yeri gelir de ihtiyaç olursa yaparlar umudu ile yazıyor sayfama not ediyorum.
Einstein ne demiş; “Geçmişten öğren, bugün için yaşa, yarın için umut et.”
Hoş olun. Nisan 2021, Anamur. İsmet Kadıoğlu.

 

  

YORUM EKLE