Hikâyelerin konuşması

                                Hikâyelerin konuşması

                               Bazı şeyleri anlatmak için hikâyeleri konuşturmak belki anlatılmak istenen şeyleri daha belirgin hale getirebilir. Çoğunlukla geçmişte yaşanan hikâyeler gelecekte yani günümüzde meselelerin izahında önemli roller oynamaktadır. Biz burada günümüzde hangi konuyla alakası olduğunu okuyucuya bırakacağımız iki hikâyeyi anımsatmaya çalışacağız. Ne demişler; Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Hikâyeler konuşmaz demeyin. Bazen öyle konuşur ki; sanki hikâye bir film senaryosu gibi yaşanır ve benimsenir. Kendisini muhatap kabul eden herkes, içindeki karakterlere çeşitli roller biçmektedir. Bu roller çok az bir ihtimalle sapmaya uğrayabilir, yâda yanlış bakış açısından dolayı asıl meseleye isabet oranı kayabilir. Konuyu çok da dallandırıp budaklandırmadan hikâyelerimize geçelim.

                                Zamanında bir kral ve tabi ki çok güvendiği, akıl aldığı, her şeyini danıştığı ve sorgulama gerçekliğini çoktan aştığı yardımcıları varmış. Fakat bu yardımcıları halktan ve halka hizmet etmekten hiç hoşlanmazlarmış. Sürekli olarak kendi menfaatlerini düşünür ve hizmet ettikleri emeller uğruna planlar uygulaya çalışırlarmış. Halk sürekli olarak haksızlığa uğrar, zülüm altına inler ve hiçbir zaman seslerini çıkarmamanın ezikliğini sürekli yaşarlarmış. Çünkü bu yardımcılar, planlarını öyle uygularlarmış ki; hiçbir olayda açık bir yer kalmazmış. Halkın içinde kraldan çok krallık yapan bu zalimler, halkın üzerine kurdukları zulmet tahtını bir de dinsel olarak yücelik makamında gösterirlermiş. Hatta Krala yakın isimlerden bir kısım topluluk bile bunların profesyonel rol avcılığına inanmış ve kendini kaptırmış. Artık öyle ileriye gitmişler ki kral sanki kendi bünyelerinde bir üye gibi olmaya başlamış. Kendi aralarında bir anlaşma yapmışlar. Bu geldikleri noktayı ispat niteliğinde olacak ve ne kadar etkili olduklarını herkese gösteren bir iddiayı gün yüzüne çıkarma yolunda bir adımmış. Bir gün Kralın rutin olarak halkın önünde konuşma yapacağı sırada Kral’a bir hediye vereceklerini söylemişler. Ey Kralımız; size öyle güzel bir elbise diktirdik ki, giydiğinizde bütün dünya size hayran olacak. Öylesine keskin bir ciddiyetle konuşunca kral buna inanmış. Tamam demiş, getirin o halde giyinip halkın önüne öyle çıkayım demiş. Dalkavuklar hizmetçilere emretmiş ve sözde elbise getirilmiş. Hizmetçiler sanki ellerinde bir elbise varmış gibi ellerini tutarak içeriye girmiş. Fakat kral bakmış ortada herhangi bir elbise yok ya da öyle görüyorum diye düşünürken, yardımcılar hep birlikte konuşmaya başlamışlar. Kralım bu elbise dünyada eşi benzeri olmayan çok harika bir ürün. Giydiğinizde size çok yakışacak. Tabi ki bu güne kadar onların sözünden çıkmayan Kral söylenenlere inanmış. Sözde elbiseyi giyip halkın önüne çıkmış ve çok mutlu bir ruh haliyle halkı selamlamaya başlamış. Önce halk şaşırmış, bunun bir şaka olduğunu düşünmeye başlamış. Daha sonra Kralın hareketlerinden şaka olmadığını ve yıllarca duygularını sömürenlerin Kralı da aynı kaosa çektiğini anlayıp hep birlikte bağırmaya başlamışlar. Güçlerinin yettiği kadar “Kral çıplak” diye defalarca bağırmışlar. Hikâyenin betimlemesini size bırakıp bu hikayenin sonucunda, dalkavuklar ve destekçileri birer birer idam sehpasına çıkarılmaya başlanmış.

                              Bir gün tecrübeli bir kaptan varmış. Büyük bir ülkeyle çok önemli yiyecek maddelerini taşımak için anlaşma yapmış. Her yönden çok fazla özelliklere sahip gemisi varmış. Gemi ekibiyle işe koyulmuşlar. Birkaç sefer yaptıktan sonra işin miktarı ve değeri artmaya başlamış. Yine bir gün fazlasıyla yük alarak yolculuğa başlamış. Gemi seyir halinde iken görevliler gemide tuhaf şerler görmüşler. Taşıdıkları yük zarar görmeye başlamış. Dikkatli bir takipten sonra gemiyi cardonların bastığını fark etmişler. Bu hayvanlar yiyecekleri parçalıyor bir kısmını yiyor, bir kısmını sağa sola savuruyor, bir kısmını da denize döküyorlarmış. Birçok önlem almışlar, fakat nafile. Bir türlü cardonların zararına engel olamıyorlar. Gemiye öyle yerleşmişler ki sanki geminin sahipleri onlar olmuş. Kaptan ve ekibi her türlü normal yolu denemelerine rağmen olumlu bir sonuç alamıyorlarmış. Ve hala yabancı mahlûklar gemide cirit atıyorlarmış. Artık öyle bir noktaya gelmişler ki saklanmaya bile gerek kalmamış. Kaptan en sonunda çok stratejik bir plan hazırlamış. Önce farelerden çok aktif yerinde duramayan birini yakalamış. Bir kafese kapatıp çok az yiyecekle beslemiş. Her gün geçtikçe yiyeceği azaltmaya başlamış. Bir müddet sonra tamamen aç bırakmaya başlamış. Uzun süre aç bıraktığı mahlûku her gün yakaladığı diğer mahlûklarla beslemiş. Mahlûk aşırı açlıktan kendisine sunulan kendi cinsinden mahlûkları yemiş. Kaptan böylelikle vahşi bir yamyam yetiştirmiş. Daha sonra bu yamyam cardonu serbest bırakmış. Yamyamlığa alışan mahlûk sırayla hemcinslerini yakalayıp yemeye başlamış. Bir müddet sonra gemide hiçbir mahlûk kalmamış. En sonunda kaptan profesyonel bir operasyonla bu yamyam mahlûku yakalayıp imha etmiş ve gemiyi hainlerden temizlemiş. Biz de vatanımızın hainlerden temizlenmesini çok büyük bir arzuyla istiyoruz. Bu konuda bize düşen bir görev varsa yapmaya hazırız.

Davut TOPCU / MERSİN
davuttopcu33@hotmail.com

YORUM EKLE