Gerçek sahtenin kapı aralığı

                                 Gerçek sahtenin kapı aralığı

                                İnsanın hayatında bir kendi inandıkları, bir de asıl inanması gerekenler ve ayrıca hiç rolü olmadığı halde başka emeller ve amaçlar uğruna davetsizce içimize sızan ve inanmamızı istedikleri şeyler vardır. Aslında bura da sessizce başlatılan bir savaştan bahsediyorum. Bizin duyu organlarımız ile bilinçaltımıza mesafeler koyan ve direk olarak bilinçaltımıza yapılan bombardımanlardan bahsediyorum. İnsana yapılan saldırılarda en çok da öğrenilmiş çaresizlik yöntemi kullanılıyor. Tabi ki sizin de tahmin ettiğiniz gibi işin merkezinde “rant” denen toplumu hatta her şeyi; emeği, arzuyu, ilişkileri, hatta sevgiyi bile köleleştiren haksızlığın merkezine oturmuş kazançlardan bahsediyorum. Aslında ben daha bir başka sonuca vardım. Gerçek kalıbına cuk diye oturan insanlığın bir meselesi olduğunu düşündüğüm bir sonuç bu. Bunu ilerleyen zamanlarda bir cümle ile söyleyeceğim.

                                Şimdi gel gelelim mevzu bahis meselemize. Bu günlerde bir torpil gibi gündemimizde patlayan babalar günü işin sadece kıytırık bir düellosudur. Basit bir irdeleme ile sahneleyeceğim kumpasın iç yüzü nedir? Şimdi bütün bize yapılan faaliyetler gerçekten fedakâr bir babanın hayatımızda olduğu mudur? Veya bize baba sevgisini yeşertecek eylemler midir? Bir başka deyişe haberdar olduğumuz değer yargılarımızın yeniden sorgulanması mıdır? Hemen itiraz etmeyin. Ben şuan sadece sahnenin kompozisyonunu düzenliyorum. Elbette bizim hayatımızın en önemli değerlerinde biridir diyeceğiz içimizden. Anlıyorum aslında bu cevabı veren kardeşlerimizi. Çünkü duygusal bir refleks olarak bu cevabı muhtemelen bütün evlatlar verecektir. Fakat olaylarda kişilerin dışına çıkıp fikirleri belirginleştirmek lazım, doğru bir adım olarak. Bakın size ne diyeceğim; biz dün neydik? Şimdi neyiz? Yarın ne olacağız. Tarihten zamanın sultanına söylenmiş bir cevap geldi. “Dün hiç tik, bugün bir hiçiz, yarın bir hiç olacağız” O halde bu yol gösterici bir kitap ne diyor? “Biz insanı atılıp saçılan birkaç damla sudan yarattık.” Ayrıca Allah cc biz hiçbir şeyden habersizken bize bir anne ve baba veriyor ve sevgimizi de kalplerine yerleştiriyor. Bizi daha önce tanımadıkları halde karşılığı ölçülemeyen bir ebeveynlik yapan, hiçbir şey esirgemeyen bir anne-babanın hatırlanması ve hatırlatılması çok manidardır. Unutulmuş ve unutturulmuş şeyler hatırlanır veya hatırlatılır. O zaman burada bir problem yok mu? Evet, birileri bizim değerle yargılarımızla mı oynuyor. Hayır, daha büyük. Birileri bizi yönetiyor mu? Biraz. Yoksa birileri küçük yaşlardan itibaren bizi despot bir koridora sokuyorlar ve bize öğrenilmiş bir çaresizliğin notalarını çalıyorlar. Mesel bir adım ötede. Ve zulmün, kaosun, gözyaşının, kavgaların ve kardeşsiz ligin sebebi olan Allah’ın lanetlediği bir güruh bu yanımızı çok iyi kullanıyor ve uşaklarına kullandırıyor.

                               Bakın bir resim daha çizeyim. Bu günlerde ramazan ile ilgili birçok görsel ve basılı medya gündemi işgal ediyor. Mesela; bir ateist ramazan reklamı yapıyor bir kanalda, diğer kanalda da bir ermeni ramazan reklamı yapıyor. Arkadaşlar bu sadece sahnedeki bir kompozisyon. Lütfen artık gerçeği görmek için bakın, bakmak için değil. Şimdi tulupta tarihten fırlamış, boş hayaller peşinde koşan plastik kahraman gibi Donkişot lük yapacak değilim. Bu tür zırvalar bizim işimiz değildir. Umarım mesele yavaş yavaş zihinlerinize yerleşiyordur. Ul..n üzerinde rakamların olduğu kâğıtların azat kabul etmeyen daimi aşağılık babasızları. Siz mi bize öreteceksiniz? Değerlerimizi. Daha düne kadar hatta bugünlerde bile 18 yaşına gelmiş evlatlarında kira alan deyyuslar. Siz neye iman etmişsiniz, biz neye iman etmişiz. Bir bakın da görün. Biz ümmetin çokluğunu onur sayan, evlatlarını bulunmaz hazine gören, ölümü tankların üstüne çıkarak kovalayan ve dinimize yan bakanı bile tarihe gömen bir toplum olarak ayakları öpülesi babalarımız tarafından yetiştirilen bir nesiliz. Bizim büyüklerimiz yüreğimizin padişahlarıdır. Yüreğimizde bir fırtına koptuğunda sağımızda babamız önümüzde liderimiz yürür.

                                Vel hâsıl biz bu sahneyi yıllardır görüyoruz. Kimsenin haddine değil bize değer yargılarımızı telkin etmek. O yüzden Rasulullah’ın bir hadisini de zikredelim de mesele pekişsin. “Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün.” “Kimin burnu sürtülsün Ey Allah’ın Resulü?” diye sorulunca, “Anne babasının yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyenin.” buyurdular. (Müslim, Birr, 9)

Her zaman tekrar edeceğim bir cümle ile işin aslını noktalayalım; “Din savaşı”

Davut TOPCU / MERSİN
davuttopcu33@hotmail.com

YORUM EKLE