Bürokrasinin çizilen karizması...

Kimi yazılarımda Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde kimi kuruma yaptığım başvuruları ve eğer ilginç şeyler yaşamışsam detaylarıyla paylaşıyorum.

Amacım, değişime ayak uydurmayan, halen kendini devletin sahibi, amiri görenler yanında her hangi bir kurumdan bilgi, belge isterken bile başıma bir iş gelir mi korkusuyla soğuk ecel terleri döken vatandaşa bu ülkede bile nelerin değiştiğini göstermek...

İster kabul edelim, ister yetersiz bulup eleştirelim, Bilgi Edinme Kanunuyla Türkiye'de bürokrasi ile birey arasındaki ilişkiler kökünden değişti.

Düne kadar kendini dokunulmaz, kutsal devletin erişilmezi sayan kurumlar, bu yasayla her şeyin üstünü örttükleri şalı kaldırmak, şeffaflaşmak ve her an herkese hesap vermek zorunda kaldılar.

Yasa mükemmel işliyor mu?

Hayır, yürürlüğe girdikten sonra uygulamada o kadar çok eksiği gediği görüldü ki...

Ama bu ülkede çarkların nasıl döndüğü, 90 yıllık köhnemiş zihniyetin bir anda değişmeyeceği gerçeği karşısında paslı çivileri oynatan her girişim gibi bu yasa için de en uygun ifadenin "yetmez ama evet" olacağını biliyorum.

Gelelim okuyan herkesin yeterince dersler çıkaracağına inandığım son macerama...

Anlatacağım hikâye aslında hayli klasik ama sonuçta ortaya çıkan tablo itibariyle hem kimi belge ve bilgiyi vermemek için elli dereden su getiren, kısacası kaytaran kurumlara, hem de yaptığı başvurularda hüsran yaşayan herkese ders olacak nitelikte.

Geçtiğimiz aylarda Mersin Tarım İl Müdürlüğünden son üç yıl içinde satın aldıkları kırtasiye malzemeleriyle ilgili bilgi ve belge talep ettim.

Gelen cevap inanılır gibi değildi. Müdürlük istediğim bilgileri "ticari sır kapsamında olduğu gerekçesiyle" veremeyeceğini bildiriyordu.

İnanılır gibi değil çünkü 'ticari sır' devlet bankalarını ilgilendiren ve onların özel bankalarla rekabetine engel olmamak amacıyla yasaya koyulmuş bir hükümdü. Örneğin ben kalkıp her hangi bir bankadan her hangi bir vatandaşın kaç para mevduatı olduğunu soramazdım.

Veya her hangi bir Kamu İktisadi Kuruluşunun, aynı sektörde faaliyet gösteren rakiplerine karşı saklı tutması gereken üretimle ilgili prosesleri, fiyatlandırma politikalarını, maliyet analizlerini isteyemezdim.

Ama bu ve benzeri istisnai durumlar dışında kurumlar ticari sır bahanesine sığınmak şöyle dursun, tam aksine vatandaşın istediği her türlü belge ve bilgiyi vermekle yükümlüydü. İş bununla da bitmiyordu.

Bilgi Edinme kanununa göre kurumlar; vatandaşın bilgi istemesine gerek kalmadan, mal ve hizmet alımları, satımları, yıllık faaliyetlerini gösterir raporları zaten halkın bilgisine sunmakla mükellefti.

Kaldı ki, Kamu İhale Kanunu gereği tüm mal ve hizmet alımlarını en şeffaf ve kamuoyunun gözleri önünde yapmakla mükellef olan devlet kurumlarının yaptıkları kimi alımları perdeleme anlamına gelecek kimi gerekçelerle gizlemesi de neyin nesiydi?

Sonuçta bir kurumun stratejik savunma sistemleri veya ağır bombardıman uçakları almasını değil, alt tarafı kalem, silgi, defter vs. gibisinden ıvır zıvır şeyleri kimden kaç paraya aldığını merak etmiştim.

Tarım Müdürlüğü bu kadar eften püften bilgiyi bile neden 'ticari sır' bahanesine sığınıp vermekten kaçınır sorusuna cevap bulmanın tek yolu vardı.

O yoldan gittim ve Mersin Tarım Müdürlüğüyle yaşadıklarımı gösterir belgelerle Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna başvurdum.

Dokuz kişilik Kurul toplandı, oy birliğiyle beni haklı bulan bir karara imza attı.

Ama daha da önemlisi bu yazıyı kaleme almama ve kamuoyuyla paylaşılması gerektiğine inandığım karar metninde altı kalın çizgilerle çizilen hususlardı.

Bundan böyle 'ticari sır' gibi sudan bahanelere sığınacak olanların kulaklarına hayat boyu çıkarmamaları gerekecek küpe BEDK kararında şöyle deniyor:

"Başvuru sahibince talep edilen bilgilerin ticari sır olmadığı açıktır. Kaldı ki, Bilgi Edinme Hakkı Kanununun uygulanmasına ilişkin Esas ve Usuller Hakkında yönetmelikle, bilgi edinme hakkının etkin kullanılması ve bilgi edinme başvurularından kaynaklanan iş yükünün en aza indirilmesi amacıyla kurum ve kuruluşların görev ve hizmet alanlarına giren konulardaki temel nitelikli karar ve işlemlerini, mal ve hizmet alımlarını, satımlarını, projelerini ve yıllık faaliyet raporlarını bilgi iletişim teknolojilerini kullanmak suretiyle kamuoyunun bilgisine sunması gerektiği açıkça ifade edilmiştir.

Diğer yandan kamu kaynaklarıyla yapılan harcamalar, doğrudan kamuoyunu ve vatandaşı ilgilendirmektedir. Bu açıdan kamu kaynaklarıyla yapılan harcamalarda açıklığın sağlanması, demokratik ve şeffaf yönetim anlayışının bir parçasıdır. Bu açıdan kamu ihale kanunu da idarelerin yapılacak ihalelerde kamuoyu denetimini sağlamakla sorumlu oldukları hususunu ihalelerin temel ilkeleri arasında saymıştır."

Alanında en yüksek karar mercii olan BEDK özetle ne mi diyor.

Herkesin anlayacağı biçimde ve yuvarlamadan, amasız, çok net şunu söylüyor:

Ey bürokrasi, sen ne alıyorsan halkın parasıyla alıyorsun. O parayı nasıl kullandığını, neyi kimden kaça aldığını vatandaşın bilgi istemesine gerek kalmadan bilişim, iletişim teknolojileri vasıtasıyla (kısacası kurumun internet sitesini aktif biçimde kullanarak) yayınlamak zorundasın.

Demokratik ve şeffaf yönetim anlayışı bunu gerektirir.

İşte Türkiye' nin gelmeye çalıştığı yer ve işte ayak direyen bürokrasinin hali...

İyi de İl Müdürlüğü istediğim bilgiyi neden neredeyse devlet sırrı gibi saklamaya çalıştı? dediğinizi

duyar gibiyim.

Ona da sıra gelecek, diğer kurumların benzer isimlerden benzer yöntemlerle benzer malları alıp almadığı sorularının beklediğim cevapları bir gelsin, paylaşırız nasılsa...


YORUM EKLE