Bir yudum huzur

 Bir yudum huzur

Göklerden bir hediye geldi yine. Bir rahmete daha ulaştırdı yüce Mevla’m insanlığı. Ve yine tadacağız aşkı derinlemesine. Bu sene de vuslatımız dindi. Gönüllerin haykırışa, yakarışa gebeliği son buldu. Göklerin kapısı açıldı, karanlık zincirlendi. Bu bir defalık değil, her an, her daim âlemin düsturuna gark olmadır. Bedenlerin ruhlardakine sarılması, hıçkırıklarla özüne dönmesidir. Gündüzler aşkla kavrulup, gecelere güfte besleteler seher vaktine kadar.

Bilir misiniz? Bir hikâye saklanır yüzlerde. Bir bakış atar gözler, sağanak sağanak vurur insanlığı. Her şey bir sözle başlar, bir sedayla biter. Biter mi acep masumluk. Biter mi acep mazlumluk. Biter mi? Ve biten nedir? Bir lokmaya muhtaç olanın hüznü biter mi? Sonsuz bir aşka vurulmuş gönül, sanır mısın ki yoklukla biter. O ister yürek yanar kül olur ama O’ndan vaz geçmez. Bir bahane saymaz yokluğu. Yokluğu göremeyen gören gözler siz de tarihe yazıldınız. Bir kayıt daha yapılır arzın her köşesinde. Yaptığını sadece açlık olduğunu sananlar, kayıp gidiyorsunuz bedenlerden. Kolay değildir aslında aşkı bilmeyenlere. Bu ay bir mezat var her kuruş çok değerli. Bazen bir tebessüm dünya eder, bazen bir yudum su ihya eder. Var ya işte o an gelir gönül dışarı fırlamak ister. Kaçırmayayım bu gemiyi, Kaptan! Bir yolcu daha var ötelere. Bir avuç hurma, bir tutam sevdadır adı biletlerin. Al gönlüm, al gönülleri omuzuna, gönüllülerin meclisi bekleme yerin senin diyebilseydim. Bazen zaman erir sen susarsın. Bazen eriyen zamana yaslısın sessizce ey yolcu. Ben hala bir lokmanın sakladığını aramakla meşgulüm. Bilmez dudaklar olmayanın içindeki aşka sadakatini. O’na aşk söyletmez, dil lal olur ve sözcükler paslı çivilerle çakılmıştır. Ama neden hazinesi tükenmeyene varırız da biz inanmayız tükenmeyişine. Bir hastalık vurmuş yüreklerimizi. Her köşede âşıklara donuk bedenlerimiz. Sanma ki bu gemi herkesi biletle alır. Belki de sadece ben geride kalan avareyim. Suskun bir yaz akşamında demlenir hikâyeler. Her şeyini kırıp atarak, benliğini dökerek gelir bir âşık. Sen nerden bileceksin? Kim bilir hangi arzularını yıkıp gelmiş. Hiç bir kereliğine dokundun mu onlara. Sen hiç, sırada beklerken içinden ağlayana uzattın mı elini. Ey nefis! Sen hiç “acaba kırar mıyım, acaba beni kovarlar mı? Bana vermezler mi?” cümlelerini yüzlerden okudun mu? Sen hiç yanına oturduğunda yokluğun yoğurduğu yüzleri taşıyan bedenlerin titrediğini, ürperdiğini yaşadın mı? Yoksa! Ben, bir elbise taşıyan beden miyim? Bence insan anlayışı kadardır. Anlayabildiğin kadarsın onların gözünde. Cümleler taşıyamaz hikâyelerini. Bulutsuz yağmurların yüreklerini esir alışına hiç şahit oldun mu? Bu gün de bana yaşama fırsatı verildi ey insanlık! Bu gün de size bir fırsat var bu mezatta. Bir daha var mıyız yok muyuz bilemem ama öyle bir an tutun ki Rahmetin cezbedilişine denk olsun. Gelin hayattayken bir rüya görelim. Lokmayı beraber yutalım, nefesi beraber alalım. Omuzuna dokunalım suyu beraber içelim. Elimizle başını okşarken elimiz değsin eline yetimlerin sahibinin. Çok değil yapacağımız. Bize verilenden biz de verelim hak sahiplerine. Gelin tarihe bir iftar da biz kaydedelim.

Geceler yüklü bulutlar gibi mısralar saklar bedenlerinde. Varlık âleminde çıkış kapısıdır mazlumlar. Ey Rabbim! Yüreklerimizi tut sana gelsinler. Gönüllerimizi Rahmetin sahillerine dalgalarla vur sana aksınlar. Puslu gecelerimize amellerimizle aydınlatan hasletler gönder. Var oluşun anlayışını bize ver. Aşkı gizlediğin çırpınışlara bizi de kanatlandır. Masumların yanlarına bizi de yaz. Yetimlerin saçlarında bir toz olarak savur bizi. Belki o zaman Habibullah’ın eline dokunur da günahlarımız dökülür. Allah’ım neden yardım etmiyorsunuz sorusuna bizi muhatap kılma! Âmin!

Davut TOPCU / MERSİN
davuttopcu33@hotmail.com

YORUM EKLE