Başkanlık Sistemiyle Yönetilen Ülkelerin Ortak Özellikleri

Dünya'da Başkanlık sistemi başta Kuzey ve Güney Amerika, Afrika ve Orta Asya ülkeleri olmak üzere çok yaygın bir sistem.

Başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin geçmişleriyle ilgili dikkatimi çeken bir nokta ise hepsinin eskiden herhangi bir ülkenin sömürgesi veya uydusu olması oldu. Türkiye bu düzene iştirak edince geçmişinde sömürgecilik veya kolonizasyon görmemiş tek ülke olmuş oldu.

Asya'daki başkanlık devletlerinin çoğu yeni ve genç ülkeler olsa da, onlar da diğer Amerika ve Afrika ülkelerine benzer özellikler göstermeye başladılar. Kırgızistan ise bir istisna çünkü 2005 yılındaki demokrasiden şikayetçi kesimler tarafından yapılan devrim sonucu Başkanlık sisteminden çıkarak parlamenter demokrasiye geçiş yaptılar.

Bu benzemeye başladıkları özellikleri ise diktatörlük, zengin fakir uçurumundaki artış, yolsuzluk ve rüşvet skandalları, buna bağlı olarak ta gelişen suç şebekeleri.

Örneğin yarı veya tam olarak başkanlık sistemine en çok mensup ülkenin yer aldığı Afrika’da şöyle eleştiriler yer alıyor, bu ülkelerde denetim ve kontrol mekanizmasının zayıf olmasına veya hiç olmamasına bağlı olarak yönetici sınıfında ciddi yolsuzluk suçlamaları yer alırken aynı zamanda kamu ihalelerinde rüşvetin araya girmesiyle elde edilen bir takım özel haklar, hem rüşveti veren şirketlerin hem de rüşveti alan yöneticilerin inanılmaz gelir ve kar elde etmesine olanak sağlıyor. Bu ihaleler özellikle maden şirketlerine peşkeş çekilince ortaya inanılmaz bir zengin fakir uçurumu dalgası meydana getiriyor. Zengin fakir uçurumunun olduğu ve insanların kolay yoldan para kazandığı bir ortamda haliyle genç nesillerin umudunu yitirip suça bulaşmasını kaçınılmaz hale getiriyor. Afrika, yolsuzluk ve rüşvet konusunda dünyanın lider kıtası.

Benzer bir durumu Latin Amerika ülkeleri içinde görmek mümkün. Zaten dünyada suç oranlarının en yüksek olduğu bölge de burası. Latin Amerika'daki zengin fakir uçurumu ve yoksulluğun, uyuşturucu kartellerini ve Marksist-Leninist örgütleri çare olarak gösteren bir yanı da var. Çünkü insanlarda yeni arayışlar meydana getiriyor. Burada top koşturan çok uluslu şirketlerin tıpkı Afrika'da olduğu gibi belli sınıfları zengin etmesi toplumun içinden bazı kahramanların çıkmaya çalışmasını sağlasa da bunların da pek çoğu askeri darbeler yoluyla yok ediliyor.

Afrika ve Latin Amerika dünya'da en çok darbe gören bölgeler. Afrika’daki darbeler genelde koltuk/güç sevdasındaki başkan ve generallerin eseri olsa da Latin Amerika'dakiler çok uluslu şirketlerin rüşvetlerinden kaynaklanıyor.

Yani söylenenin aksine parlamenter sistem darbe çekmiyor. Başkanlık sisteminin egemen olduğu coğrafyalar şu veya bu sebepten askeri darbelerin gündelik yaşamın bir parçası olduğu coğrafyalar. Zaten parlamenter sistemin, temsili monarşili veya monarşisiz egemen olduğu Avrupa'da, Hindistan’da, Japonya’da, Okyanusya’da, Malezya'da darbe görülmüyor. Demokrasiden en uzak kıtada yine Latin Amerika ile beraber Afrika.

Avrupa’daki OECD ülkeleri arasında zengin fakir uçurumunun en yüksek olduğu ülke Türkiye. Avrupa’da Tam başkanlık sistemine sahip tek ülke olan Belarus(Avrupa’da idam cezasının olduğu tek ülke) ise Avrupa’daki kalan tek diktatörlük olarak ambargoya tabi olmuş durumda.

Afrika ve Latin Amerika örneklerinden görülen gelir adaletsizliği, suç oranları, diktatörler, askeri darbeler, yolsuzluk ve rüşvet sorunlarını bölgesel faktörler olarak algılamakta yanlış. Çünkü Endonezya ve Filipinler gibi başkanlık sistemli ülkelerde bu tür sorunlardan muzdarip ülkeler. Yolsuzluk ve rüşvetin egemen olduğu, buna mukabil olarak gelir adaletsizliğinin hissedildiği ve buna bağlı olarak suç oranlarının tavan yapmış olduğu ülkeler bunlar. Orta Asya’da yine bu şekilde.

Tüm bunlar siyasi gücü kötüye kullanılamaması için mümkün olduğunca dağınık tutmakta fayda olduğunu gösteriyor. 

O yüzden kişilere duygusal açıdan yaklaşıp güvenmekten ziyade mantıkla hareket etmekte ve şu anı değil ilerideki tüm ihtimalleri düşünmek gerek.

Buda Türkiye özelinde son 4 yılda edinilen tecrübeyi de düşünerekten, gücün tekrar yasama yargı yürütme arasında eşit dağıtıldığı günlere ulaşmak için çabalamamız gerektiğini gösteriyor.

YORUM EKLE