Bari Dördüncü Sanayi Devrimini Kaçırmayalım

1763’de James Watt, İskoçya’da buharla çalışan makineyi yaparak ilk sanayi devrimini başlatıyordu. 1. sanayi devrimi, 18. yüzyılın ikinci ve 19. yüzyılın ilk yarısında yeni buluşların üretime olan etkisi ve buhar gücüyle çalışan makinelerin makineleşmiş endüstriyi doğurması, bu gelişmelerin de Avrupa’daki sermaye birikimini arttırmasını kapsayan genel süreçtir.

Bu devrimle birlikte artık küçük atölyelerin yerini büyük fabrikalar oluşturacak, hatta fabrika sahiplerinden oluşan yeni bir toplumsal sınıf ortaya çıkacaktı. Bununla birlikte endüstrileşmenin hızlanmasıyla kırsal kesimden şehirlere inanılmaz bir göç akını meydana gelecek ve böylece kültürel yozlaşmalarda şehir hayatıyla birlikte artacaktı. Ayrıca fakir işçi sınıfının yoğun biçimde sıkışık alanlarda yaşamasına paralel olarak gelişen barınma sorunu, küçük odalarla dolu binaları meydana getirecek ve apartman kültürünü doğuracaktı.

İngiltere’den başlayan bu süreç daha sonra diğer batı ve orta Avrupa ülkelerine ulaşacak daha sonra ABD ve Japonya’ya yayılacaktı. Bu ülkeler bunu ilk yakalayanlar olarak uluslararası arenadaki rakiplerine karşı inanılmaz bir üstünlük elde ediyor ve uçurum giderek artıyordu.

İkinci sanayi devrimi ise ABD’de Henry Ford’un üretim bandı tasarımı ve elektriğin seri üretimde kullanılmaya başlanması ile başlar. Bu sürece çelik üretim yöntemlerinin geliştirilmesi, elektrik, içten patlamalı motorlar, Atlantik-ötesi telgraf, radyo gibi buluşların ortaya çıkması da eklenebiliyor. Henry Ford’un bant sistemi sayesinde, artık seri üretim gerçekleşiyor ve bu sisteme entegre olanlar, olmayanlarla arasındaki üretim farkını iyice açıyordu. Artık işçiler tek tek ürünü hazırlamak yerine bir bant üzerinde hareket eden ürüne çeşitli materyalleri monte ederek işi ve üretimi hızlandırıyordu. Bu dönem yaşananlar ülkeler arası uçurumu daha da arttırıyordu.

Üçüncü sanayi devrimi ise 1970’lerde üretimde mekanik ve elektronik teknolojilerin yerini, dijital teknolojiye bırakmasına sebep olan programlanabilir makinelerin kullanılmasıyla başladı. Bu esnada hızlı bir şekilde kol gücüne olan talepte düşüyordu. Zaten bu devrimle beraber dünya genelinde işsizlik patlaması başlayacak ve bugün dahi devam eden bir bunalımla işsizlik bir türlü tek haneli oranlara gerilemeyecektir.

Üçüncü sanayi devriminin her ne kadar işsizliği sıçratan bir yönü olsa da, kaynakları yetersiz ve bu konuda dışa bağımlı pek çok ülkenin derdine deva olmuştur. Çünkü bu ülkeler dijitalleşmeyle beraber artık kaynaklara bağımlılıktan kurtulacak ve böylece hem kendi cari açıklarını dengelemenin hem de dünya genelinde doğanın daha az tahrip edilmesi için bir yöntem geliştirmiş olacaklardır. Bunun en büyük getirisini petrol krizinin (1973) etkilerinin çabuk atlatılmasıyla da görmek mümkün.

Bu devrimleri devrim yapan şey, üretim artışında oransal olarak inanılmaz bir sıçrama meydana getirmesi. Bütün sanayi devrimlerinde bu sıçramayı sağlayanda devrimin başlangıcında gerçekleşen icat ve buluşlardı.

Günümüz dünyası ise başlamak üzere olan dördüncü sanayi devrimini konuşuyor. Amacı Bilişim Teknolojileri ile Endüstriyi bir araya getirmek. Bunun iki temel bileşeni var.

Biri Yeni Nesil Yazılım ve Donanım, yani bugünün klâsik donanımlarından farklı olarak düşük maliyetli, az yer kaplayan, az enerji harcayan, az ısı üreten, ancak bir o kadar da yüksek güvenilirlikte çalışan donanımlar ve bu donanımları çalıştıracak işletim ve yazılım sistemlerinin kaynak ve bellek kullanımı açısından tutumlu olması hedefidir.

İkinci ve bana göre en can alıcı bileşeni ise Cihaz Tabanlı İnternet, yeryüzündeki tüm cihazların birbiriyle bilgi ve veri alışverişi için kullanıldığı, her türlü araç gerece entegre edilmiş, sensör ve işleticilerle donatılmış, İnternet bağlantılı akıllı elektronik sistem. Yani Siber-Fiziksel Sistemler. Üretim sürecinde fabrikalardaki makinelerde siber-fiziksel sistemlerin kullanılması demek insanlardan neredeyse bağımsız olarak kendi kendilerini koordine ve optimize ederek üretim yapabilecek ‘akıllı fabrikalar’ demektir. Bu devrimle beraber üretim süresi, maliyetler, üretim için ihtiyaç duyulan enerji miktarı ve insan gücü azalacak, üretim miktarı ve kalitesi artacak.

Benim siber-fiziksel sistemler için can alıcı dememin sebebi şu ki; internet hayatımıza ne kadar girerse o kadar yaşamımız kolaylaşıyor. Fakat bir şey kolaylaştıkça daha az insana ihtiyaç duyuyor ve bu durum işsizliğin artışına sebep oluyor. En basitinden bir örnek verirsek, dünya genelinde gazete tirajları hep düşüşte ve halen pek çok kurum iflas ediyor, kapanıyor. İnsanlar internetten kolayca habere ulaşabiliyorken neden markete kadar gidipte gazeteye para versin ki zaten. Veyahut internetten alışveriş yapıp sipariş verirken, büyük mağazalardaki patronlar neden satış elemanlarına maaş ödesin ki? Veyahut ATM’lerden banka işlemlerimizi yapıyorken, bankalar neden çalışanlarına para versin? Zaten şuan bütün bankalar müşterilerini ATM’lerden işlem yapmaya teşvik etmiyor mu?

Şuan ki 3 boyutlu yazıcıların daha da geliştirildiğini ve bu teknolojinin binalar yapmak için kullanıldığını bir düşünsenize. Bu yöntemi ilk kullanacak inşaat şirketleri diğer rakiplerini yıkıp geçmez mi? Üstelik inşaat işçiliği literatürden kalkmaz mı? Bence kalkar ve insanlar en büyük iş kaynaklarından birini daha kaybetmiş olur.

Siber dünyanın hizmet sektöründen sanayi ve tarım sektörüne sıçrama yaptığı zaman dünyanın hali ne olur? Hele birde bu gelişmeler yaşanırken dünya nüfusunun git gide artıyor oluşu tam bir facia. Bu sıçrama bence büyük buhran sırasında dünya genelindeki işsizlik oranlarını(%25) bile özletir hale getirir günümüz ülkelerini.

Her sanayi devrimi, ülkeler arasında muazzam farklılıkların oluşmasına sebep oldu. Bu değişimlere ayak uyduramayan pek çok ülke tarih sahnesinden silindi. Örneğin, Doğu Avrupa ülkeleri dijitalleşmeyi gerçekleştiremediklerinden batı Avrupa ülkelerine karşı üretim ve refah olarak zayıf kaldılar ve halklarına komünizmin daha iyi olduğunu anlatmakta zorlandılar. Sonrada pek çoğu düştü ve parçalandı. Herkes sorunun kaynağını komünizmde gördü ama sorun aslında teknik geri kalmışlıktaydı. Aynı şekilde 19. ve 20. yüzyıllarda sanayi devrimini tamamlamış ülkeler tamamlamamış ülkeleri çok daha kolay bastırıp sömürebildiler. İkinci devrim sırasında devrim ülkelerinin dünya genelindeki talanına kim karşı koyabildi ki?

Ufacık Hollanda’nın binlerce mil uzaklıktaki koskoca Endonezya’yı neredeyse 300’dan fazla yönetmesini, ufacık Belçika’nın Afrika’nın derinliklerindeki koskoca Kongo havzasında terör estirebilmesini, Almanya’nın 40 yılda İngiltere’ye kafa tutar hale gelmesini, Japonya’nın tüm uzakdoğu’nun en güçlü ülkesi haline gelmesini ve bütün Amerika kıtası ülkeleri arasında sadece ABD’nin dünya üzerinde söz sahibi olmasını sağlayan gücün kaynağı işte bu sanayi devrimleridir.

Biz Türkiye olarak bütün bu sıçramaları hep geriden takip ettik ve sonuçları çok acı oldu. Maalesef ülke olarak üçüncü sanayi devriminin temel bileşeni olan dijitalleşme endeksimizi bile şuan tamamlamış durumda değiliz. İşin daha da kötüsü ülkece ekonomik açıdan övündüğümüz şeyler inşaatla ilgili mevzular. İnşa etmek, monte etmek veya paketlemek üzerine kurulu bir iş yaratma modeli teknoloji karşısında bizi nereye kadar götürebilir ki?

Bizimkisi şuna benziyor, bir sürü okul inşa ediyorsun ama eğitim sistemin kötü veya bir sürü hastane inşa ediyorsun ama sağlık personeli yetersiz veya bir sürü iş merkezi kuruyorsun ama çoğu ofis boş kalıyor veya bir sürü otel inşa ediyorsun ama turistler gelmiyor.

Büyük ihtimal dördüncü devrimi gerçekleştiren ülkelerin şirketleri kendi ülkesi dışındaki coğrafyalara daha az veya sıfır bağımlı olacak ve böylece şirketler kurulduğu ülkenin dışına gitmeye ihtiyaç hissetmeyecek. Bu durum marka üretememiş ve büyük oranda dışarıdan gelen firmaların yatırımları sayesinde vatandaşları iş bulan ülkeleri bunalıma sürükleyebilir. Çin, Vietnam, Filipinler, Endonezya, Pakistan, Hindistan ve Bangladeş gibi kalabalık ve yoğun nüfuslu ülkeler şuan bu durumdalar. Bu ülkelerden Çin ve Hindistan gibileri ise bu bağımlılığa alternatif olarak kendi sistem ve altyapılarını “ne olur ne olmaz” diyerek oluşturmaya çalışıyorlar.

Durum çok ciddi ve çok az zamanımız kalmış olabilir. Acilen ülke olarak üçüncü sanayi devrimini tamamlamalı ve dördüncü devrimin öncülerinden olmalıyız. Aksi takdirde her devrimden sonra olduğu gibi ülkeler arasındaki fark açılırken, biz fark atan değil geride kalan taraf oluruz.

YORUM EKLE