15 TEMMUZ DESTANI

Gazi Tıp Fakültesi Hastanesi Fizik Tedavi Ünitesi’ne, elimdeki rahatsızlık dolayısı ile 30 gündür devam ediyorum. Her gün sabah saat 7.30 otobüsü sonra metro ve Kızılay’dan Ankaray’a binip Bahçelievler istasyonunda inip 8.20’de üniteye ulaşıyorum. Rahatsızlığım elimde olduğu için El Rehabilitasyon kısmı olan 2 numaralı odada tedavi görüyorum. Bu odanın sorumlusu Serpil hanım. Başka elaman hemen hemen yok. Ancak değişmeli olarak o bölümün öğrencileri staj için geliyorlar. Serpil hanım sanırım 15-20 senedir bu görevi üstlenmiş. Onun çalışmasından ve güzel hizmet ve davranışlarından bahsetmemek mümkün mü?. İşini seviyor. İnadına seviyor. Yılmadan, usanmadan, yoruldum demeden işine devam ediyor ve bu işi biliyor. Güzel de yapıyor. Serpil hanım aynı zamanda konusunda iyi bir öğretmen. Staja başlayan öğrencilerimize, ilk başladıklarında teferruatlı ve düzgün bir şekilde yaptıklarını/yapılması gerekenleri anlatıyor. Birkaç işlem sonrası da işi onlara bırakıyor. Onlar da bizzat kendileri yaparak daha güzel öğrenmiş oluyorlar.

Staj yapmış ve benim işlemlerimi fiilen yapmış olan kızlarımıza da teşekkür ediyorum. Bunlardan ilkleri Kütahyalı Şevval ve Adanalı Saadet idi. Onlarla beraber bir hafta çalışan ve bölümüne(İnönü Üniversitesi’nde) birincilikle giren, babası öğretmen Dilara kızımız. İki haftamızı da yine beraber geçireceğimiz Şeyma ve Cemile kızlarımız da devam edip bana yardımcı olmaktalar. Bu kızlarımıza başarılar diliyor ve bana oldukları desteklerinden dolayı hepsine teşekkür ediyorum.

Serpil hanım ortamı rahat tutan ve germeyen bir sorumlu. Staj yapan gençler ve özellikle hastalarla öncelikle rahatsızlıkları ile ve her türlü konuda sohbet ediyor, karşılıklı bilgilendirmeler oluyor. Hasta olmama rağmen bu ortamı sevdim.

16 Temmuz sabahı (15 Temmuz pazartesi tatildi) yine tedavimin yapılabilmesi için odaya geldim. Serpil hanıma, “15 Temmuz Milli İrade Bayramı’nı” kutlarım dedim. O da, 250 kişi hayatını kaybetmiş bayram diye sevinip kutlayalım mı yoksa üzülelim mi dedi. Haklı. Ama kalkışma başarılı olsaydı çok daha kötü olacaktı. İstiklal Savaşı’nda da çok ölüm olmuş ama kutlamalar yapılıyor. Bayramlar var. Benim gibi rahatsızlığı olan ve hastanenin ameliyathanesinde çalışan bir arkadaş da, o 15 Temmuz gecesi hastanede olduklarını ve Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne atılan bombalarla hastanenin camlarının sallandığını ve o gecenin çok korkunç atlatıldığını söylemesi üzerine bu yazımı kaleme almak istedim.

15 Temmuz 2016 gecesi ismi Boğaziçi Köprüsü olan “Şehitler Köprüsü’nde” göğüslerinde yürekleri ve ellerinde bayraklarından başka bir şey olmayanlar, tanklar ve tam teçhizatlı üniformalı Fetö’cülere karşı koydular.

O gece tanklara karşı koyanlar; “Geçemezler buradan, nereye geçiyorlar! Ne yaparsanız yapın buradayız. Hacıyı vurmuşlar, sakallı hacıyı! Anne gel buraya anne! (Bir kadın bağırıyor)Senden korkmuyorum, beni bununla mı korkutacaksın? Böyle maceraperestlere müsaade etmeyeceğiz.(Üniformalı askerlere) Yanlıştan dönmek erdemdir, oyuna gelmeyin” diyorlardı.

O gece köprüde kimler yoktu ki? Yürekler tanklara karşı geldi ve yendi. O gece, anne evladıyla, dede torunuyla geldiler.  Nişanlı olanlar el ele oradaydılar. Yeni evliler, babalar, gençler biliyorlardı ki; bu saldırı milletedir. O gece orada olmayıp bu destanı yazmasalardı; analarına, babalarına, evlatlarına ve sevdiklerine hesabı nasıl verebilirlerdi? İşte sessiz kalınamazdı ve kalınmadı. Ellerinden bayraklar, Allah Allah diyerek tankların altına yattılar, üstüne çıktılar. Bu ruh herkesin çocuklarının geleceği idi. O ruh öyle bir ruhtu ki; ruhun emrine uyup yap dediğini yapmaları yetti. Bu ruh; “yanlıştan dönün, oyuna gelmeyin” dedi.  Ve bir taraftan yaralılarla uğraşırken tanklara karşı yürüyüşü durdurmadılar.

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları olmak üzere, Sütçü İmam, Kara Fatma, Seyit Onbaşı, Gördesli Makbule, Nezahat Onbaşı ve daha birçoklarının yazdırdıkları destanların hatırası yaşamakta ve yaşatılmalıdır.

İşte bu destanların en sonuncusunu milletimiz 3 yıl önce 15 Temmuz gecesi gösterdi: Tankları elleriyle durduran, altına yatan, millete sıkılan kurşunlara karşı sadece ellerindeki bayraklarıyla koşan, vatan için şehadete yürüyen yaşlısı, genci, kadını, erkeği ile bu 15 Temmuz Destanı yazıldı.

Ülkemizde 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbeleri oldu. 28 Şubat Post Modern darbesi yaşandı. Ve 27 Mayıs milletin sevgilisi Başbakan Menderes’i astı. Neden asıldı, sessiz kalındı. Ama 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan milletle beraber darbeyi geri püskürtü. Şapkasını alıp kaçmadı, tankların karşısında milletle beraber dik durdu.

Bizim askerimiz sandığımız teröristler Boğaziçi Köprüsü’nü ele geçirmiş. Tanklar köprü girişine yerleştirilmiş, silahlar halka çevrilmiş. Köprü yüksek noktalarında ise, keskin nişancılar var ateş ediyorlar. Asfalt kan gölü. İnsanlar üçer beşer yere düşüyor. Yere düşene yardıma koşanlar ve düşenin yerini doldurmak için ileri atılanlar çok… Ve 34 kişi şehit, onlarca yüzlerce gazi var… Artık bir şey çok net görülmekte… TSK üniformalı da olsalar bunlar bizim askerler değil. Ve bu bir işgal girişimi…

Destan yazdırmak… Kur´an, bayrak, vatan için gösterilen olağan üstü kahramanlıklarda destan yazılır. Vatanı parçalamak isteyen, vatanı elde etmek isteyen her türlü düşmanın benzeri isteklerine mani olmak için; kişilerin, kuruluşların, kısaca vatanın sahiplerinin kahramanca karşı koymaları destan yazdırmaktır. 15 Temmuz 2016 tarihinde 250 kişinin şehit verilmesi ve binlerce gazi verilmesi gibi kahramanlıklar sonucu yazılan edebi eserler destandır. İşte 15 Temmuz 2016 tarihinde dış güçlerin kontrolünde, içteki satılmışların devletin silahlarıyla, tanklarıyla, uçaklarıyla ellerinde hiçbir silah bulunmayan sadece iman gücü ve milli duygularıyla hainlerin, millet düşmanlarının karşısına korkusuzca, şehit olmayı göze alarak, karşı koymaları sonucu destan yazılmıştır.

Halktan, içimizden birinin, taksi durağında oturup çay içen birinin, Ramazan´da çat kapı fakirin evine girip orucunu açan birinin bir çağrısı ile genç yaşlı, kadın erkek yollara düşmek ve tankların, gökten yağan bombaların karşısında “Vatan içinse ben varım” diyebilmek destan yazdırmaktır. Türk halkının çocukları, Çanakkale´den sonra “Ben varım” dedi ve yeni bir 15 Temmuz 2016 destanını yazdırdı. Milli Mücadele´de, Çanakkale´de düşman vardı. 15 Temmuz 2016´da Milli Mücadele´deki düşmanlar tarafında kullanılan kansız teröristler vardı. Bunlar düşman tarafından satın alınmış, kullanılan şerefsiz, kansızlardı.

Bu darbe kalkışmasında, emanet edilmiş Türk Askeri’nin silahlarını, Türk çocuklarına çevrilip taraması vardı. Bu çocukları vurma değil, Türkiye’yi vurma hareketiydi. Geçmişteki ihtilallerin hiç birinde halkın üzerine silah sıkılmamıştı. Nasıl bir cinnet geçirmedir ki; kendisine emanet edilen silahı dedelerin, daha henüz askerliğini yapmamış gençlerin, tülbentli bacıların, nenelerin üzerlerine boşaltan “Mankurt”ların bu hareketleri nasıl bir canavarlıktır. Zalimsin, taş kalplisin canavar, şerefsiz, edepsiz gavura satılmış adam.. Beyinsiz adam seni.. Senin elinde Türk´ün silahı, karşındakinin elinde bayrak, tekbir getirerek ilerleyen genç adamı, genç kıza silah doğrultup vurdun. Memleketime benim silahımı sıktın, beyinsiz satılmış adam. Silah sıkan sen ihanet ettin, vurdukların ölmediler şehadetle buluştular. Onlar ölmedi şehit oldular. Siz kim için çalışan satılmışlarsınız? Katil mahluklar, şehitleri öldüremezsiniz.

Dünyaya örnek olmuş milletime “bidon kafa” diyenler bu destanın destan olduğunu anlayamaz… Yazılan bu destanı “kontrollü darbe” diyerek yok etmek isteyenler bu destanın destan olduğunu anlayamaz… “Darbeyi püskürttük ama demokrasiyi kuramadık” diyenler, yasal olmayan emirlerle silahsız halka kurşun yağdırmış olanları “neden orada olduklarını bile bilmeyen 21- 22 yaşındaki çocukları linç etmek destan değildir” diyenler, “adalet” kavramını milletine silah doğrultmuş işbirlikçilerin ayakaltlarına düşürenler hiç anlayamaz. Bunları anlamak için ilk önce milletin koşulsuz, bir ferdi olmanız gerekir…

Sevgili arkadaşım Harun Yöndem’in şu sözleriyle yazımızı tamamlayalım:
15 Temmuz 2016; yaşadık, tanık olduk, gördük./Hiç ummadığımız anda, ummadığımız şeyler oldu;/Hayret ettik, üzüldük sevindik./Hiç kaygılanmadık, Endişelenmedik;/Elbet sabah olacaktı.
O gecenin isimsiz kahramanlarına şükran, şehitlerine minnetle…”
Hoş kalın. 19 Temmuz 2019, Ankara. İsmet Kadıoğlu.

 

YORUM EKLE